Aşağıdaki videoda Haunted House’un oynanış videosunu izleyebilirsiniz:
80’ler boyunca beyaz perdede yoğun şekilde seri katilleri, zombileri, vampirleri, kurt adamları seyreden kitleler; kişisel bilgisayar ve ilk oyun konsollarında da korkularını bizzat oyunların karakterleriyle beraber yaşıyorlardı. Şekli nasıl olursa olsun kendisini oyundaki karakterin yerine koyan insanlar, yeni bir korku eğlencesi yakalamanın verdiği zevki tadıyordu. Aslına bakarsanız insanı korkutan bu yaratıklar değildi ki zaten korkutacak bir görüntüleri de yoktu! İnsanı asıl korkutan şey bilinçaltında bastırdığı korkularla yüzleşmesiydi. Aynı şeyi filmler, kitaplar, radyo programları da yapıyordu, peki oyunları farklı kılan neydi? Oyunlar; sinema, roman, tiyatro gibi edebi eserlerden farklı olarak karakteri bize sadece izlettirmiyor bizzat onu yönetip yaşadıklarını yaşamamızı sağlıyordu. Kendini çaresiz karakterin yerine koyabilmenin oyunlardan daha iyi bir rakibi yoktu. Böylece yaşamla ölüm arasındaki ince çizginin heyecanına daha önce hiç bu kadar yaklaşamamış kişiler, bu oyunlara bağımlı hale geldiler.
İlerleyen yıllarda korkuyu bu denli seven insanlar için benzer temalara sahip pek çok korku oyunu görecektik. Çünkü sinema ve romanlar dışında başka bir korkutma formülü bulunmuş, müşteriler de bu heyecanlı dünyayı çok sevmişti. Bandai’nin 1982 yılında çıkarttığı ilk el konsollarından biri olan LCD Solarpower serisi konsolun Terror House isimli oyunu, (Bu el konsolu Bandai’nin LCD Solarpower ismiyle ürettiği ikinci seriye ait bir cihazdı ve 2 adet ekranı vardı) Sega Arcade Game’in Monster Bash’i(1982), Quicksilva’nın 1983 tarihli Ant Attack oyunu, Magical Zoo’s The Screamer(1985), Ghost House(1986), Konami’nin Castlevaniası(1986), Sega’nın Kenseiden’i(1988), Namco’nun Splatterhouse’u(1988), Shiryou Sensen: War of the Dead (1987), Laplace no Ma(1987), 1988 yapımı War of the Dead Part 2 ve 1989 yapımı Electronic Arts’ın Project Firestart ‘ı bunların en ünlü olanlarıydı. Bu saydığımız oyunların büyük çoğunluğu Japon kültürüne aitti ve rol yapma oyun türüyle korku türünü harmanlayan oyunlardı. Mekanları genellikle şatolar, ormanlar gibi alanlar olan oyunların en çok başvurduğu korku temaları; sinemanın da etkisiyle Dracula, Zombi, Psikopat Katil, Frankenstein, Kurt Adam ve hayaletlerdi. Daha önce de değindiğimiz gibi görsellikten çok ses efektleri, gizemli hikayeler ve bulmacalarla oyuncuları korkutmayı amaçlıyorlardı.
Tüm 80’ler boyunca oyuncular tarafından çok sevilerek oynanan bu oyunların arasında özel olanlardan biri de Konami’nin Castlevania isimli oyunu olmuştu şüphesiz. 1986 yapımı olan oyun ilk olarak NES platformuna çıkmış, günümüze kadar 40’dan fazla sürüme kavuşmuş ve bize farklı bir kahraman türü hediye etmişti: Vampir avcısı! Daha sonra bu yeni kahramanımız çeşitli isim ve tiplemelerle başka oyunlara, kitaplara ve filmlere konu oldu. Simon Belmont isimli bir vampir avcısını yönettiğimiz oyunda en büyük düşmanımız Kont Drakuladır ve amacımız bu korkunç vampiri yok etmektir. Drakula’nın kasvetli şatosundaki bu uzun yolumuzda; Frankenstein, Igor, Mumya, yarasa, Medusa gibi yaratıklara karşı yaşam mücadelesi verdiğimiz Castlevania, dönemin en bilinen kült yapımlarından biri oldu. Ana silahımızın bir kırbaç olduğu oyunda, hançer, kutsal su, balta, boomerang ve zamanı durdurabilme özelliği diğer silahlarımızı oluşturur. Rakiplerine benzer korku figürlerini zamanına göre oldukça güzel grafiklerle oyunculara sunan oyun; PC’lerde, oyun konsollarında, mobil telefonlarda boy göstererek 40’ı aşkın sürümüyle ismini unutulmaz oyunlar listesine yazdırmayı başardı. Otoriteler tarafından tüm zamanların en iyi Nintendo oyunları arasında gösterilen Castlevania, geleceğin korku oyunlarına yön gösteren bir klasikti.
Aşağıda Castlevania’nın(1986) oynanış videosunu izleyebilirsiniz:
1987 yılında korkularımıza yenilerini eklemeye gelen oyun Shiryou Sensen: War of the Dead oldu. O diğer korku oyunlarına göre farklı bir yönüyle dikkat çekmeyi başardı. Oyundaki kahramanımız bu sefer elinde silahı olan genç bir kadındı. SWAT üyesi olan Lila’yı yönettiğimiz oyun; bizi oyun dünyası’nın ilk kadın kahramanlarından biriyle tanıştırırken, zamanının önemli oyunları Dragon Quest ve Zelda II’den de izler taşıyordu. Fun Factory tarafından geliştirilen War of the Dead, 1987 yılında MSX2, PC-88 ve PC Engine platformlarına çıkmıştı. Platform yapısında RPG deneyimi ve korku unsurları ilk defa böylesine yoğun kullanılmış ve bu seçim oyuncuları etkilemişti. Oyunun ilgi çekici yanlarından birisi de günümüzde özellikle son dönemde yoğun olarak kullanılmaya özen gösterilen gündüz-gece döngüsüydü! Gündüz başladığımız yolculukta zamanın ilerlemesi ekranda saat şeklinde gösteriliyor ve gecenin karanlığı çöktüğünde atmosfer daha korkutucu oluyordu. Yoğun diyalogların da olduğu oyun bizi yine garip bir dünyanın ortasında bırakıyor ama bu sefer daha açık bir alanda dolaşmamıza izin veriyordu. Zombilerin, çeşitli ucube yaratıkların, dev böceklerin olduğu oyunda uyuyarak sağlımızı yenileyebiliyorduk.
War of the Dead ‘in ayrıca pek çok karakteri barındırması oyuncular tarafından sevildi. Karakterlerin kendine has hikayeleri vardı ve isimleri özellikle seçilerek ünlü korku romanı yazarlarına, film yönetmenlerine bir atıfta bulunuluyordu. Örneğin, oyundaki rahip Carpenter ismini ünlü korku filmi yönetmeni John Carpenter’dan almıştı. Ayrıca bayan Carrie karakteri, Stephen King’in romanı Carri’ye bir göndermeydi. Stephen isimli genç adam’ın ise ismini kimden aldığını söylememe gerek yok sanırım…
Bayan bir karakterin korkusuna ve yaşam savaşına ortak olduğumuz oyun, 80’lerin sonuna gelirken gündüz-gece döngüsü, gibi farklı elementlere de oyuncuların ne kadar açık olduğunu ispatladı.
Aşağıda War of the Dead’in oynanış videosunu izleyebilirsiniz:
Bundan sonra yapılması gereken; yeni hikayeler, yeni karakterler ve tabii ki yeni oyun dinamikleriyle oyuncuları daha fazla korkutmaktı…
1988 yılına gelindiğinde bu “daha fazla korkutma” amacı bir oyun tarafından başarıyla yerine getirildi. Namco’nun ilk önce jetonla çalışan Arcade makinelere çıkarttığı Splatterhouse isimli korku oyunu, ilerle ve yok et (beat ’em up) tarzıyla korkuyu birleştirmiş ve yaratıkların etkileyici ses efektleriyle rakiplerinin bir adım önüne geçmişti. 1990 yılında TurboGrafx-16 isimli oyun konsolunada çıkarılan oyunun bir farklı yönü de önceki korku oyunlarında gördüğümüz gibi Japon temalarına değil batı temalarına başvurmasıydı. 13. Cuma ve Şeytanın Ölüsü 2 (Evil Dead 2) gibi Amerikan korku filmlerinden yoğun esintiler içeren oyundaki beyaz maskeli kahraman Rick Taylor, unutulmaz kahramanlarımız arasında yerini aldı.
O zamanlarda kahramanın kendisinin en az yaratıklar kadar ürkütücü gözükmesi benim gibi pek çok oyuncu’nun kafasını karıştırmış olmalı… Bu sefer oldukça kaslı olan beyaz maskeli kahraman asla daha güçlü hissetmenizi sağlamadı çünkü karşınızda önceki yaratıklara göre daha korkunç yaratıklar vardı. Yoğun kesme-biçme kan ve şiddet unsurları içeren oyun, gece yatağınızın ucuna ister istemez Jason’ ı getiriyordu!
Aşağıdaki videoda bu korkunç kahramanı izleyebilirsiniz!
Keser, sopa gibi savunma araçlarımızın yanında yumruklarımızı da konuşturduğumuz Splatterhouse genellikle mahsen, bodrum gibi kapalı mekanlarda geçerken korkuya doymayan biz oyuncular bu beyaz maskeyi de çok sevmiştik! Splatterhouse; oyunculara istedikleri heyecan ve korkuyu hem kahramanıyla hem de düşmanlarıyla doyasıya yaşatmıştı.
Ama asıl büyük çaplı etkiyi tarihler 1989’un Aralık ayını gösterdiğinde yaşayacaktık. Alone in the Dark, Resident Evil gibi kült korku yapımlarının ilham aldığı bir oyun olacaktı o… 1989 Famicom yapımı Sweet Home’dan bahsediyoruz. Nintendo Entertainment System için çıkışını yapan oyun, literatürde hayatta kalma-korku türünün gerçek anlamdaki kaynak noktası olarak görülecekti. Aynı isimli bir de Japon korku filmi olan oyunun yapımcıları; tanıtım videosunda oyunla beraber filmden de görüntüler kullanarak “Perili Malikane” hikayesiyle bizi korkuya davet ediyordu. 80’lerin korku oyunları dünyasını başarılı bir şekilde kapatan oyun 90’lı yıllarda pek çok kült korku yapımının örnek alacağı bir oyun oldu. Yeni bir döneme girerken yapımcılara; işte bu yoldan gidin, böyle korkutun dersi veren Sweet Home’un tanıtım videosunu aşağıda izleyebilirsiniz.
Sweet Home’da karşımıza ilk defa bir malikanedeki gizemli olayları araştırmaya giden bir ekip çıkıyordu. Bu ve benzer pek çok temasını(kapıların açılış sahneleri gibi!) daha sonraki yıllarda bir oyun bize öyle bir sunacaktı ki, oyunun dünya çapındaki etkisi onu sinemaya da taşıyacaktı…
Bir ekibi yönetip malikanedeki gizemli olayları araştırdığımız oyunda; hayaletler, farklı yaratıklar, yavaşça açılan kapılar, dramatik müzikler eşliğinde bize sunuluyor ve geleceğin korkusuna yol gösteriyordu. Karşımıza çıkan metin kutularından seçimler yapıyor ve gizemleri çözüp hayatta kalmaya çalışıyorduk. Sweet Home; belki de farkında olmadan bugün temelini oluşturduğu korku dünyası’nın gerçek bir başlangıç noktasıydı. Merak edenler oyunun tam çözüm videosunu buradan izleyebilirler. Özellikle açılış sahnesi size bir yerlerden tanıdık gelecek…
Evet; hayal dünyamızın kapılarını ardına kadar açmamızı sağlayan hayatta kalma-korku oyunlarının ilk dönemini böylece incelemiş olduk. Sweet Home ile kapanan 80’ler, bu türün doğum yıllarıydı ve gelecek kuşak oyun yapımcıları ve oyuncularını nasıl derinden etkilediğini ilerleyen yıllarda anlayacaktık.
Bu ilk dönemin özelliklerine topluca bir bakarsak; korku’nun Howard Phillips Lovecraft’ın Cthulhu Efsaneleri ile Amerikan ve Japon korku sineması arasında şekillendiğini, mekanların genelde şatolar, ormanlar, gibi alanlar olduğunu, karakterlerin hikaye ve bulmacaları çözmek için uğraş verdiğini, düşmanlarımızın hayaletler, garip yaratıklar, Dracula, kurtadam gibi korkunç varlıklar olduğunu ve oyun yapısının genellikle RPG türünde olduğunu görüyoruz. Ayrıca bugün bildiğimiz PC ve oyun konsollarının temelleri de o yıllarda atılmış ve oyunlar hem Home Computer sistem denilen; Commodore 64, NEC PC-9801, NEC PC-8801, Sharp X68000 gibi bilgisayarlarda hem de Sega Master System, NES, Atari 2600, TurboGrafx-16, Bandai LCD Solarpower gibi oyun konsollarında oynanmıştı.
İlkler hiç bir zaman unutulmaz derler, bu ilk izlerin ışığında haftaya korku dolu yolculuğumuza kaldığımız yerden devam edeceğiz. 90’ların başından 2000’lerin ortalarına kadar olan dönemin efsaneleri eşliğinde korku oyunlarının bizde nasıl etkiler bıraktığını göreceğiz.
Unutmayın sizi hayatta tutan korkularınızdır. İyi oyunlar, iyi korkular!
çok güzel bi yazı olmuş emeğinize elinize sağlık
Konuyu ele almaya çok doğru bir yerden başlamışsınız, gerçekten çok başarılı ve akıcı bir yazı olmuş, emeğinize sağlık.
Elinize sağlık, yazınızı keyifle okudum, devamını merakla bekliyorum 🙂
Yahu Call of Cthulhu ilk değil ki, bildiğin role playing oyunu, onun öncesinde yüzlerce board game ve role playing oyunu var. Hadi onu da geçtim, bir Soft&Cuddly, Lurking Horror, Nosferatu, bir ton oyun yok, nasıl saçma sapan bir listedir bu, hiç mi oyun oynamadın o yıllarda?