Vahşi Batıda bir açık dünya: Red Dead Redemption

Rockstar; GTA ile belirlediği açık dünya standartlarını yeni bir oyunla, ama farklı bir temayla yine öyle bir sunuyordu ki açık dünya deyince neden kendilerinin referans alındığını bir kez daha anlıyorduk. Vahşi batı temalı kovboylar dünyasına adım attığımız bu oyun Red Dead Redemption’dan başkası değildi.

Rockstar San Diego’nun geliştirdiği, 2010 yılında sadece PS3 ve Xbox 360 için beğenimize sunulan Red Dead Redemption için de o meşhur söz söylendi: GTA’nın kovboy versiyonu! Evet bu GTA karşılaştırması yeter artık demiş olabilirsiniz ama bunu biz demiyoruz, pek çok oyuncu ve otorite bu şekilde yakıştırma yapmıştı oyun için. Her çıkan açık dünya oyununun GTA ile karşılaştırılmasının bir diğer örneği olan oyun, Rockstar kalitesine yakışan bir oyun olarak hemen herkesi kendisine hayran bıraktı. Red Dead serisinin 2.oyunu olan oyun GTA’ya benzeyen oynanış ve harita sistemiyle bizi farklı bir dünyaya götürürken doğal çevrenin güzelliğiyle de ilgi çekiyordu.

red dead

Konu vahşi batı olunca en büyük yardımcımız tabi ki atlardı. Çevreyi araştırıp başı boş dolaşan atları alıp evcilleştirebildiğimiz gibi parayla satılan eğitimli atlara da sahip olabiliyorduk. Bir kovboyun en sadık yardımcısı olan atlar oyunda çok iyi kullanılmış ve oyun bu açıdan da övgüler almıştı. Atların dışında ayı, boğa, puma, yılan gibi çok sayıda yabani hayvanın da yer aldığı oyunda düşmanlarımızın dışında bunlara da dikkat etmek zorundaydık.

1911 yılının Meksika sınırlarında geçen oyunda eski bir kanun kaçağı olan soğukkanlı John Marston’ı yönetiyorduk. Eşi ve çocukları devlet tarafından rehin alınan John Marston’ın eski çete üyeleriye olan hesaplaşmasında vahşi batı teması çok iyi yansıtılmış ve açık dünyanın pek çok özelliği oyuncuların beğenisini kazanmıştı. TPS bakış açısına sahip olan oyunda geniş bir haritada ister ana ve yan görevleri yapıyor ister atımıza atlayıp özgürce çevreyi keşfe çıkabiliyorduk. Çevredeki çeşitli nesneler, hayvanlar ve insanlarla etkileşime girebildiğimiz oyun gece-gündüz döngüsü eşliğinde özgürlüğün bir oyunda ne demek olduğunu bize göstermiş oldu. Oldukça büyük olan haritasında atımıza atlayarak dilediğimiz gibi dolaştığımız oyunda ana hikaye dışında keşfedilecek pek çok yer ve mini oyunlar bizi bekliyordu. Kumar oynayabiliyor, et ve deri için hayvanları avlayabiliyor, bitki toplayabiliyor ve ödül avcılığıyla vakit geçirebiliyorduk. Gördüğünüz gibi senaryo dışında yapacak yine onlarca şeyi bulunan oyun açık dünyanın çizgi dışılığını çok iyi kullanıyordu. 2010 yılının pek çok ödülünü toplayan ve bugüne dek 13 milyondan fazla satan oyun böylelikle adını açık dünya oyunları arasına altın harflerle yazdırmayı başardı.

GTA oyunlarında olduğu gibi çevrede gelişen rastgele olaylara da müdahele edebildiğimiz oyun bu yönüyle sıkıcılıktan uzak bir yapıya sahipti. Çok zengin bir yan görev listesi olan oyun uzun saatler yine bizi ekrana bağladı. Yabancı denilen kişilerden alınan görevlerin yan görevleri oluşturduğu oyun ayrıca karakterin iyi ya da kötü olarak belirlenebilmesi seçeneğiyle de beğenilmişti. Soygun, çatışma gibi anlarda iyi ya da kötü taraf olmayı seçebildiğimiz Red Dead Redemption’da bulunan onur sistemi bu temele dayanıyordu. Rehin olan insanları suçluların elinden kurtarmak, bankadan çalınan paraları geri götürmek gibi iyi işler yaparak saygınlığımız dolayısıyla onur seviyemiz artıyordu. Aksine kötü taraf olmayı seçip masumları öldürmek, ya da başka suçlar işlemek gibi olaylara girişirsek onur seviyemiz düşüyor ve kasabadaki insanların bize olan güveni zedeleniyordu. Şöhretimiz ise ana ve yan görevleri yaptıkça artan bir özellikti. Paranın önemli olduğu oyunda hazine avcılığı da iyi para getiren aksiyonlardandı. Ayrıca aranma seviyenizi bile postaneye para yatırarak azaltabiliyordunuz.Bu sefer araba yerine at çalabildiğimiz oyunda polis yerine şerif ve adamları peşimize düşüyor yine GTA tarzı harika kovalamaca sahneleri yaşıyorduk!

Zaman zaman atımız yardımıyla çobanlık da yapabildiğimiz, at arabaları kullanabildiğimiz, şerifle suçluların peşine düşebildiğimiz, kanun kaçaklarını adalete teslim ettiğimiz oyun Western tarzı filmlerin tadını sunuyordu. Vahşi doğanın güzelliği eşliğinde ay ışığı, güneşin batışı gibi enfes manzaralar tam bir seyir zevki yaratırken oyuna ne kadar çok özen gösterildiğini anlıyorduk. Daha sonraki zamanlarda kovboyların zombilere dönüştüğü Undead Nightmare isimli eklenti paketi de çok sevilmiş ve ayrı bir oyun olarak ta oyunculara sunulmuştu.

Sözün özü Rockstar yine bir açık dünya şaheseri yaratmış ve tüm bir oyun camiasının saygısını kazanmıştı. Heyecanla Red Dead Redemption 2’nin duyurulmasını bekleyen oyun camiasının bu umudu çıkan bazı söylentilerle hala taze diyerek o resmi duyurunun en kısa sürede gelmesini diliyoruz!

 

Mafya savaşlarının ortasında bir açık dünya: Mafia 2

Oldukça sevilen ilk oyun Mafia: The City of Lost Heaven’dan 8 yıl sonra 2010’da karşımıza çıkan Mafia II, açık dünyanın sevilen üyelerinden birisi oldu. 2K Games’in PC, PS3 ve Xbox 360 için yayınlandığı oyunda karanlık mafya dünyasına adım atıyor ve suçun ne demek olduğunu keşfediyorduk. Empire Bay isimli suç şehrinde Vito Scaletta isimli karakteri yönettiğimiz oyunda diğer açık dünya oyunlarına göre ana hikayeye daha fazla bağımlı olsak da yine de şehirde özgürce dolaşabildiğimiz noktalar da bulunuyordu.

1950’li yılların havasını çok iyi yansıtan ve Empire Bay isimli şehrin San Francisco ve New York ‘tan ilham alınarak tasarlandığı oyunda kült bir yapım olan Godfather filminin havasını yakalayabiliyorduk. Bir Amerikan rüyası hikayesi olan oyunda İtalyadan Amerikaya göç eden 4 kişilik Scaletta ailesinin yaşam mücadelesine tanık olurken farklı bölgelere ayrılan Empire Bay şehrinde kirli işlere bulaşarak para kazanmak zorundaydık. Bu suç dünyasının batağına saplandıkça güzelleşen hikaye ve detaylı anlatım oyuncuların hoşuna gitmiş ve 3. oyun büyük bir heyecanla beklenir olmuştu. Chapterlar eşliğinde yürüttüğümüz ana görevler ve bazı küçük yan görevler tam olarak açık dünyaya yakışan bir özgürlük sunmasa da oyunun pc sürümü için sonradan çıkan mod ile şehirde görevleri yapmadan özgürce dolaşabilme şansını yakaladık.

mafia 2

GTA özgürlüğünü bekleyenlerin hayal kırıklığı yaşadığı oyunun açık dünyası biraz daha az açıktı! Genelde ana hikayeye bağlı olduğumuz Mafia 2’de kıyafet seçimi, yükleme ekranının olmayışı, 50’ye yakın araç çeşidi ve araçların modifiyesi, güzel şehir atmosferi gibi unsurlar bu açığı kapatmıştı diyebiliriz. Oyunda yine GTA’da olduğu gibi araç çalabiliyor, polislerle heyecanlı bir kovalamacaya girişebiliyorduk. Çaldığımız araçları garajımıza koyup renk değiştirme, plaka değiştirme ve diğer bazı seçeneklerle modifiye edebilirken, döneme uygun çok güzel müziklerle kulağımızın pasını da giderebiliyorduk. Gerçekçi unsurlarla örülü oyunda araçlarımız da bozulup tamir isteyebiliyor ve bizi zor durumda bırakabiliyordu. Çatışma anlarının gerçekçiliği ve efektleri de beğenilen unsurlar arasındaydı. Geçtiği döneme uygun olan klasik arabalar ve müzikler oyuna ayrı bir hava katarken oyunun en sevilen yönlerinden birini oluşturuyordu. Elbette ateşli silahların yanın da yumruklarımız da oyundaki yaşam mücadelemizin bir parçasıydı. İlerleyen zamanlarda öğreneceğimiz yeni dövüş teknikleriyle düşmanlarımıza daha can acıtıcı darbeler de indirebiliyorduk.

Polislerden kaçmak için araç plakalarını ve kıyafetlerimizi değiştirip farklı bir kimliğe bürünmeye çalıştığımız oyunda evimizde dinlenebiliyor, radyo dinleyebiliyor ve bir şeyler de yiyebiliyorduk. Bu açılardan diğer bazı açık dünya oyunlarına benzeyen oyunda ayrıca araç sürüş dinamikleri de beğenilmiş ve oldukça gerçekçi bulunmuştu. Yoğun caddeler, çöpler, küçük çetelerin savaşı, ayyaşlarıyla güzel detaylara sahip olan oyunda şehrin çeşitli noktalarına dağıtılmış playboy dergilerini bulmakta secret mantığında yapılmış bir aktiviteydi.

Hikaye kurgusuyla öne çıkan oyunun daha önce de değindiğimiz gibi en büyük eleştirisi diğer açık dünya oyunlarına göre daha az özgürlük sunmasıydı. Halbu ki GTA tarzı bir özgürlük bize sunulabilseydi oyun çok daha fazla kitleye ulaşıp daha başarılı bir iş çıkarmış olacaktı… Çünkü ne de olsa açık dünya iddiasıyla gelen bir oyundu Mafia 2! Her şeye rağmen Mafia 2 yine de 1950’li yılların kendine özgü şehir atmosferini başarıyla yansıtan bir oyun olarak sevilen açık dünya oyunları arasında kendine yer buldu. Uzun zamandır duyurulacağı söylentileri çıkan Mafia 3 adına ne yazık ki henüz kesin bir bilgi verilmiş değilken yeni nesilde bir Mafia 3’ün pek güzel olacağını biliyoruz…Elbette bu sefer tam olarak bir açık dünya ile karşılaşabilmek dileğiyle…

Son bir söz…

Evet sevgili oyun severler; özgürlüğün, sıradışılığın, gerçek hayatta yapamadığımız çılgınlıkların hayat bulduğu en sevilen bazı açık dünya oyunlarını böylece görmüş olduk. Zaman zaman sıkışıp kaldığımız sınırlı olan hayatlarımızın acısını çıkartırcasına saatlerimizi verdiğimiz açık dünya oyunlarını oynamaya ve konuşmaya hep devam edeceğiz. Çünkü onlar hiç sahip olamayacağımız özgürlüğün, kullanamayacağımız araçların, tanıyamayacağımız farklı karakterlerin ve seyredemeyeceğimiz eşsiz manzaraların sunulduğu sanat eserleri! Hatamız olduysa affola, iyi oyunlar.

Başka bir yazıda görüşmek üzere, yolunuz hep açık olsun…

Sayfalar: 1 2 3 4