Açık dünya… Oyun kültürünün en çok duyulan ve sevilen kavramlarından birisi. Özgürlük, bir şeyleri değiştirebilme, istediğin gibi takılabilme lüksü. Belli bir çizginin peşinden gitmek zorunda olmadan içindeki canavarı ortaya çıkarma zevki! Gerçek hayatta yapamadığın deliliklerin, üretemediğin nimetlerin sunduğu paha biçilemez eğlence! Evet; gerçek dünyamızın o dar alanlarından, önümüze dayatılan basma kalıplardan sıkılıp kendimizi saatlerce başında bulduğumuz çılgın bir eğlence furyası açık dünya oyunları. Onları çok seviyor, çok oynuyor ve bir o kadar da sözünü ediyoruz. Bu yazımızda büyük heyecanla beklenen açık dünya aksiyon oyunu Watch Dogs’un çıkışı şerefine açık dünyanın en beğenilen oyunlarını inceliyoruz. Elbette oyun tarihi boyunca çıkagelmiş tüm açık dünya oyunlarına bakma şansımız olmadığından tüm bu şaheserleri yaratan sanatçılarına selam yollayarak, açık dünyanın bir alt dalı diyebileceğimiz “Urban Open World” yani şehirlerde geçen bazı açık dünya oyunlarına bakıyoruz, keyifli okumalar.
Açık dünyanın kralı mı?: Grand Theft Auto!
O; oyun dünyasının efsane kelimesini sonuna kadar hakeden biricik üyesi. Tüm zamanların en çok sevilen ve en çok tartışılan oyunlarından aynı zamanda. Sanırım abartmıyoruz, o açık dünyanın kurallarını yeniden tanımlayan bir fenomen çünkü! O tabii ki GTA’dan başkası değil! Onda her şeyden bir parça var: aksiyon, macera, gizem, yarış, rol yapma öğeleri, gizlilik, komedi ve elbette müzik! Serbest dünyanın en güzel halini bize sunan GTA sanırız tüm övgüleri hakediyor!
İlk olarak 1997 yılının Ağustos ayında DMA Design (şimdiki Rockstar North) tarafından MS- DOS ve Windows platformları için oyuncularla buluşturulan Grand Theft Auto; döneminin ve sonraki neslin oyunlarının hem ilham kaynağı hem de en büyük kabuslarından biri oldu. Tüm dünyada en büyük kültürel etkiyi yaratan oyunların başında gelen GTA, oyun dünyasının baş tacı ilan edilirken aynı zamanda artan suç oranlarının sorumlularından birisi olarak gösteriliyordu! Hemen herkes tarafından sevilen bir seriye sahip olan GTA’nın yakaladığı başarı rakiplerini her zaman kıskandıracak kadar büyüktü. GTA oyunlarının konusu genellikle Amerikan toplumunun komedi ile eleştirisi olsa da yetişkinlere yönelik içerikleri ve şiddet teması ile büyük tartışmalara da neden oldu. Oyunda genellikle suç dünyası içinde kendini göstermeye çalışan farklı tipteki karakterler oyuncuların ilgisini her zaman canlı tutmayı başarıyordu. Ayrıca şehirdeki insanlardan araba ödünç (ç)alıp polislerle kovalamaca oynamanın zevki başka hangi oyunda vardı?
Bunca övgüyle bahsettiğimiz GTA’nın tarihine baktığımızda 3 önemli dönemle karşılaşıyoruz. İlk dönem üstten görünümlü ve 2 boyuta sahip olan Grand Theft Auto(1997), GTA: London 1969, GTA: London 1961 ve Grand Theft Auto 2 (1999) oyunlarını kapsayan dönem. Serinin 2 ana oyunla 2 yan oyunu olan bu dönemde GTA; sunduğu özgürce dolaşabilme, çetelerle savaşma, araç çeşitliliği ve daha önce hiç bir oyunda görmediğimiz şehir atmosferi ve harika müzikleriyle oyunculara doyumsuz bir zevk veriyor ve baş tacı edilmesini sağlıyordu. Grafikleri piksek piksel, sesleri bugünkü oyunlarla karşılaştırılmayacak kadar basitti belki ama daha önce hiç bir oyunun yapamadığı kitlesel etkiyi yaratmayı başarmıştı. Suç işleyerek puan kazanılması, farklı karakterleri, şehirde özgürce dolaşabilme, topladığımız puanlarla araçları az da olsa modifiye edebilme gibi seçeneklerle GTA oyun dünyasının altın çocuğu olmaya başlamıştı. Onun sunduğu özgürlük hissi hayatta çok az tadılabiliyordu. Suç işlemenin, polislerden kaçmanın, çetelerle mücadele edip aksiyonun içinde kaybolmanın ve istediğin arabayı alıp istediğin tarz müziklerle dolaşmanın karşılığı ne gerçek hayatta ne de başka oyunlarda bulunmuyordu çünkü!
GTA efsanesinin nasıl başladığını aşağıda görebilirsiniz!
Ama GTA’nın asıl büyük çaplı etkisi 2. dönemi diyebileceğimiz 3 boyutlu grafiklerin ve daha fazla özgürlüğün sunulduğu GTA 3 ile başlıyordu. 2001 yılında ilk olarak Sony’nin efsane oyun konsolu PlayStation 2 için çıkan GTA 3 kendi tarihinin de bir dönüm noktasıydı. Oyuncuların bayıldığı tüm o serbestlik, araçlar, silahlar, müzikler, suç işleme ve polislerden kaçmanın zevki gibi unsurlar 3 boyutlu bir ortama taşınmış ve GTA serisi için yepyeni bir çağ başlamıştı! 3. şahıs görünüme sahip olan oyunda artık oyuncular karakterleri, çevreyi ve aksiyonu daha fazla hisseder ve benimser olmuştu.
Liberty City’nin o harika dünyasında saatler geçirmek tadına doyulamaz yeni eğlencemizdi artık. GTA 3 dünya çapında belki de PS2’nin satışlarına en çok katkıyı yapan oyunlardan biriydi. O zamanları hatırlayanlar bilir, GTA 3 ve PS2 öylesine bütünleşmişti ki birbirinden ayrı düşünmek imkansızdı! PS2, GTA 3 demekti o zamanlar. Pek çok arkadaş bir evde toplanır ve saatlerce Libert City sokaklarının altını üstüne getirirdi! Bir banka soygununda suç ortaklarından Catalina’nın ihaneti yüzünden hapse giren ve intikamını almak için hapisten kaçan acımasız kiralık katil Claude’un hikayesini adeta yaşadığımız oyun unutulmaz GTA klasiklerinden biri oldu böylece. Bol araç sayısı, şehrin dönemine göre inanılmaz büyük oluşu, özgürlüğün 3 boyutlu hali ve harika müzikleri ile tüm dünyada adeta olay oldu GTA 3!
Oyun dünyasının bu altın çocuğunun GTA 3 ile başlattığı 3 boyutlu açık dünya bağımlılığımız Vice City ve San Andreas ile devam edecekti…
2002 ekim ayında ilk olarak PS2 için çıkan GTA: Vice City; yine unutulmaz bir oyun karakteri hediye etmişti bize: Tommy Vercetti! 1980’li yılların havasını her metrekaresine kadar başarıyla sunan Vice City, GTA 3 bağımlılığından henüz kurtulamamış bünyelerimize yeni bir eğlence dozu aşılıyordu! GTA 3 ile New York’tan ilham alan Rockstar, Vice City ile Miami’ye selam yolluyordu bu defa. Sahilleri, bikinili kızları, 80’lerin renkli şehir hayatını ve muhteşem spor arabaları hunharca önümüze seren yapımcılar saatlerce oynamamız yüzünden bozulan PS2’lerimizin tek sorumlularıydı!
Ünlü mafya ailesi Forelli’lerin hizmetine giren Tommy Vercetti bu suç dünyasında yükselmeye çalışan yeni kahramanımız olmuştu. Bu noktada şunu söylemeliyim ki GTA Vice City’nin bu denli sevilmesinin bir nedeni de sanıyorum senaryo açısından Scarface , Godfather gibi dünyanın en sevilen mafya filmlerine olan benzerliğiydi. Yine bol sayıda aracın bizi karşıladığı oyunda bir yenilik de ilk defa motosiklet, jet-plane gibi araçları kullanabiliyor olmamızdı. Motosikletle özgürce gezerken rüzgarı yüzümüzde hissetiğimiz o Vice City sahillerini kim unutabilir ki! Sonuç olarak GTA; Vice City ile bir kez daha başarısını kanıtlamış ve milyonlarca sayıdaki hayranlarına yenilerini ekleyerek oyun dünyasının en iyi oyunlarından birisi olmayı başarmıştı.
GTA: Vice City çılgınlığından 2 sene sonra 2004 yılında Grand Theft Auto: San Andreas ile tanıştık. Yine ilk olarak PS2 için çıkan oyun efsane serinin şanlı bir devamıydı. Bir sokak gangsteri olan Carl Johnson’ın verdiği mücadeleye ortak olduğumuz San Andreas önceki oyunlara göre daha büyük bir haritaya ve serinin en unutulmaz karakterlerine sahipti. Carl “CJ” Johnson, Sean “Sweet” Johnson, Melvin “Big Smoke” Harris, Lance “Ryder” Wilson ve Jeffrey “OG Loc” Cross’un yanısıra daha bir çok karakteriyle unutulmazlar listesine adını yazdıran San Andreas serinin en derin, en keşfedilesi ve en sevilen üyesi oldu. Bazı oyuncularına göre GTA’nın zirve noktası olan oyun bugün bile hala sağlam bir hayran kitlesine sahip. Özellikle karakteri diğer oyunlara göre daha fazla kişiselleştirebilmek oyuncuların çok hoşuna gitmişti. San Andreas eyaletinin 3 büyük şehri olan Los Santos, San Fierro ve Las Venturas’ı içinde barındıran devasa harita oyunun çok sevilmesinin bir diğer nedeniydi. Üstelik artık yüzebiliyor ve daha geniş seçeneklerle hem araç hem de karakterimizi doyasıya şekillendirebiliyorduk. Bu ne büyük özgürlüktü!
90’lı yıllarda geçen San Andreas’ta yoğun çete savaşları arasında hayatta kalmaya çalışırken yine onlarca çeşit arabadan istediğimizi çalıp kendimize göre bir hava katabiliyorduk. Grove Sokağı ailesi ve çetesinin mücadelesini hatırlamayan var mı? Bu sokak çeteleri öylesine hafızalarda yer etmişti ki yıllar sonra çıkacak serinin 5. ana oyunu GTA V’te bile San Andreastaki Groove Sokağını bulduk diye haberler yapılacaktı! Evet San Andreas bir oyundaki çete kavramını en iyi şekilde oyunculara yaşatabilmiş, Grove Street, Ballas ve Los Santos Vagos çetesi gibi çeteleri oyun dünyasına armağan etmişti.
San Andreas’ın yükselttiği çıta artık her GTA oyunundan beklenen kriterleri de belirlemiş oldu. Karakterin daha çok geliştirilebilmesi, yüzebilmesi, silah çeşitliliği, büyük harita, kara, su ve hava araçlarının bolluğu, bulaşılacak yığınla aksiyon ve keşfedilecek onlarca ayrıntı. Bu fenomenden sonra 2005 yılında sadece Sony’nin el konsolu olan PSP için çıkan bir GTA oyunu görüyorduk karşımızda: Grand Theft Auto: Liberty City Stories. Bu oyunda tekrar GTA 3’teki gibi Liberty City’de çete savaşlarına devam ediyorduk. Libert City’nin arka planına odaklanan yapım bu şehrin sırlarını açığa çıkarmak için gelmişti. GTA 3’ten 3 sene öncesine bize götüren oyunda bu defa kahramanımız Toni Cipriani isimli mafya üyesiydi. Gta 3’ten tanıdığımız mafya babası Salvatore Leone ‘nin sadık hizmetkarı olan Toni sevilse de San Andreas’ın bıraktığı etkiyi bırakamamıştı. Oyun daha sonra PS2’ye port edilmiş ama PS 2’nin efsane üçlüsü GTA 3, Vice City ve San Andreas kadar ilgi görmemişti. En çok eleştirilen kısmı şüphesiz San Andreas’a göre detaylardan yoksun oluşuydu. Ama o yine de bir GTA oyunuydu, yine milyonlar sattı ve yine oyuncular onu adeta sömürmüşlerdi!
2006 yılında Liberty City Stories gibi ilk önce PSP için çıkan Grand Theft Auto: Vice City Stories ile tanıştık. İsminden anladığınız ve aslında bildiğiniz üzere bu defa da Vice City’nin karanlık yüzü ve arka planı bize gösteriliyordu. Vice City’den iki yıl öncesinde geçen olaylarda; Victor Vance isimli eski bir askerin kontrolünü ele alıyorduk. Vice City’nin unutulmaz karakteri olan Tommy Vercetti ile yolları kesişen Victor 1 yıl sonra uyuşturucu satarken baskın sırasında ölecekti. Yine 80’li yılların o renkli havasını bize yaşatan oyun daha sonra PS2 için de oyuncuların beğenisine sunuldu ama o da San Andreas etkisini yaratamamıştı.
Vice City Stories’in bir diğer özelliği de GTA’nın bir döneminin son oyunu olmasıydı. Önceden değindiğimiz gibi 2. dönemi diyebileceğimiz 3. boyuta geçiş; GTA 3 ile başlamış, Vice City, San Andreas, Liberty City Stories ve Vice City Stories ile devam etmişti. Artık GTA için yepyeni bir dönem yaklaşıyordu…
Bu yepyeni dönem aslında tüm teknoloji dünyasını kapsayan bir yeniliğe geçişi işaret ediyordu: HD görüntü kalitesi! 2008 yılında çıkagelen GTA 4 artık yepyeni bir dönemin ilk GTA oyunu olacaktı. Yeni oyun motoru, detaylı kaplama ve animasyonlar, ayrıntılı hd grafikler ve daha uzak ufuklar… Hepsi GTA çılgınlığının 3. oyundan sonraki 2. devrimini gösteriyordu bize. Bir Amerikan rüyası hikayesi olan GTA 4’te sırp göçmen Niko Bellic ve kuzeni Roman Bellic’in maceralarını yaşıyorduk. Liberty City’ye kaçak yollarla gelen Niko’nun Liberty City’nin suç dünyasına bulaşma vaktiydi artık. Alderney eyaletinde geçen oyunda görsellik çok gelişmiş adeta çağ atlamıştı, GTA’nın büyülü dünyası artık çok daha güzel gözüküyordu. Fakat oyunun renk paletini beğenmeyip soluk ve karanlık bulanlar da olmadı değil. Niko Bellic’in Amerikan rüyasında yaşama tutunma çabaları yine de çok sevilmiş ve serinin en çok satan oyunlarından birisi olmuştu. Oyunun başarısı, 2009 yılı içerisinde The Lost and Damned ve The Ballad of Gay Tony adlı iki ek paketin çıkmasını sağladı.
Grand Theft Auto: The Lost and Damned ile motorcuların dünyasına adım attık. Johnny Klebbitz isimli asi bir karakteri yönettiğimiz oyun yine çok sevilmiş ve GTA 4’ün başarısına başarı katmıştı. Liberty City’ye farklı bir bakış olan oyundan sonra 2. ek hikaye olan Grand Theft Auto: The Ballad of Gay Tony beğenimize sunuldu. Luis Fernando Lopez’i yönettiğimiz oyun da yine kirli işler bizi bekliyor ve Dominikli uyuşturucu taciri, Antony “Gay Tony” Prince’ın korumalığını yapıyorduk. Bu yan hikayelerde GTA 4’ün ana karakteri Niko Bellic ile de karşılaştığımız anlar oyunun kurgusal yönünün ilgi çekici olmasını sağlıyordu.
Böylece GTA 4; ana oyunu ve 2 yan hikayesiyle tüm dünyada satış rekorları kırarak en çok satan oyunlar arasına rahatlıkla girebildi. Otoritelerin bugün hala tüm zamanların en iyi oyunları arasında gösterdiği GTA 4’ün büyük başarısına ulaşmak rakipleri için bir hayli zor olsa gerek…
GTA 4’ün yarattığı kalite ve beklenti yeni GTA oyununun biraz gecikmesine neden oldu… Her şeyi en ince ayrıntısına kadar tasarlamak istediğini söyleyen Rockstar; 2013’ün ilkbahar aylarında gelmesi beklenen GTA 5’i Eylül 2013’e ertelediğini duyurduğunda hiç memnun olmamıştık! İyice sabırsızlaşan GTA fanları için bu büyük bir ertelemeydi ve daha oyun çıkmadan en çok haberi yapılan oyunların başında geliyordu yeni GTA. 5 yıllık bir gelişim sürecinden geçen son GTA oyunu Eylül 2013’te oyuncularla buluşurken en büyük eleştiri oyunun PC versiyonunun çıkmamasıydı. 2013 sonbaharında sadece PS3 ve Xbox 360 için çıkan GTA 5 başka bir GTA olduğunu hemen gösterdi.
Birbirine pek de benzemeyen 3 karakter… Ortak noktaları suç ve para… GTA 5’te ilk defa bir formül denenmiş ve oyuncular 3 ana karakteri yönetebilme şansına kavuşmuşlardı. Michael, Trevor ve Franklin. İlgi çekici hikayesi, onlarca ana ve yan görevi ile artık eskimeye başlamış konsollardan beklenmeyen bir görsellikle karşılamıştı bizi GTA 5. Los Santos şehrinde geçen oyunda online deneyim de geliştirilmiş ve bambaşka bir boyuta getirilmişti. Karakterlerin doğallığı, esprili diyaloglar ve film tadında kurgusuyla GTA 5 yine tüm zamanların en çok sevilen oyunlarından biriydi artık. Bu başarı elbette kimseyi şaşırtmıyor, oyun yine doyasıya oynanıyordu. GTA 5 için yazılacak söylenecek o kadar çok şey var ki buraya sığabileceğini düşünmüyorum. 3 karakterin arasında geçiş yapmanın verdiği ayrı zevk, sorunlu evlatlar, banka soygunları, güzelim okyanus, dağlar, hayvanlar, doğal alanlar, polisler, silah çeşitleri ve harika müzikler. GTA’nın klasikleşmiş neyi varsa üstüne fazlasını koyarak karşımıza çıkan 5. oyun’a yöneltilen ilk eleştiri araç kullanımı olmuştu. GTA 4’teki araç sürüşüne alışan oyuncular 5. oyundaki sürüş fiziğini fazla arcade bulmuş ve 4. oyunun sürüş dinamiklerinin oyuna getirilmesini bile istemişti. Fakat zamanla oyuncular bu yeni sürüş dinamiğine de alıştı ve aslında bunun karakterlere göre değişebildiğini de farketti. Ve evet tahmin ettiğiniz gibi GTA 5 milyonlar sattı ve satmaya devam ediyor. Oyunun PC sürümünün çıkmasını heyecanla bekleyen PC cephesinin ise umudu hala taze. PC’ye yakında çıkacağına dair onlarca söylentisi yayılan son GTA oyunu için henüz böyle bir resmi açıklama ne yazık ki yapılmış değil. Ama eninde sonunda GTA 5’in PC’ye çıkacağına şüphemiz yok…
Geliştirilmiş altyapısı ve ayrıntılı karakter yaratabilme seçeneğiyle ayrı tanıtım videoları eşliğinde sunumu yapılan GTA Online ise 5. oyunun bambaşka bir heyecanıydı. İlk başlarda giriş problemleri sıklıkla yaşanda da daha sonra sorunsuz hale gelen online mod bugün hala aynı heyecanla savaşların verildiği en güzel oyun deneyimlerinden birisi. Çete oluşturabildiğiniz, ev satın alabildiğiniz, diğer oyuncularla ufak çaplı soygunlar ve komşuluk yapabildiğiniz, karakteri istediğiniz gibi şekillendirebildiğiniz, şehrin ve doğanın tadını doyasıya çıkartabildiğiniz GTA Online, bir oyunun sunabildiği en eğlenceli online modlara sahip oluşuyla bir kez daha gönüllerimizi fethetti. Her güncellemeyle yeni özellikler eklenen GTA Online daha uzun bir süre GTA fanatiklerinin vazgeçilmezi olacak gibi. Sözün özü o GTA 5’ti, onu oynamak ve oynatmak gerekli!
Evet; GTA’nın 1997 yılında başlayan macerasını size umuyoruz hakkını vererek anlatabildik. Onun sadece bir oyun olmadığını tüm dünyada kültürel etkiler yaratan bir eser olduğunu sanırım hepimiz çok iyi biliyoruz. Aldığı sayısız ödüllerle başarısına başarı katan seri oyun dünyası için artık bir referans noktası konumunda. Tüm dünyada 150 milyon kopyadan fazla satan bir seriye sahip olan GTA’nın başarısı öylesine büyüktü ki diğer Urban Open World temasıyla gelen oyunlar artık GTA klonları olarak adlandırılıyordu. Bazı şehirde geçen açık dünya oyunları GTA’dan farklı olduğunu ispatlamış bazıları ise kopya olmaktan öteye geçememişti. Gelin şimdi açık dünyanın kralından sonra en sevilen bazı diğer aksiyon odaklı açık dünya oyunlarına bakalım.
Açık dünyanın en absürd hali: Saints Row
Onun için GTA’nın tuhaf bir klonu dediler. Sokak mücadeleleri, şehir atmosferi, müzikleri ve oynanış yapısıyla gerçekten GTA’yı andırıyordu. Ama onun derdi aslında çok başkaydı… O açık dünyanın kaçık oyunu olmak istiyordu. 2006 yılında Xbox 360 için Volition’ın geliştirdiği, THQ’nun yayınlandığı açık dünya aksiyon oyunu Saints Row’dan söz ediyoruz. Benzer yönleri olsa da elbette GTA’dan farklı yönleri de olan oyun hiç bir zaman onun kadar büyük etkiler bırakmadı belki ama oyun dünyasında kendine farklı bir yer edinmeyi başaran Urban açık dünya oyunlarından biri oldu. Asıl tanınması PS3 ve Xbox 360 için çıkan Saints Row 2 (2008) ile olan oyunda; suç, çeteler, popüler müzikler, bol araç çeşidi ve özelleştirebilmeler ile özgürce şehirde istediğini yapma lüksü sevilmesinin nedenleriydi. GTA 4 ile aynı yıl çıkması sebebiyle ezeli rekabettelermiş gibi gösterilse de GTA 4’ün başarısına yaklaşamadı.
Ayrı bir hayran kitlesi oluşturan oyunun GTA’dan en farklı yönü absürd komediye başvurarak bir oyunda görebileceğiniz en tuhaf silahlara sahip olmasıydı! Yoğun cinsel içerikli olabilen mesajları, garip silahları ve bazı temalarıyla absürdlüğün sınırlarını zorlayan oyun GTA’nın absürd hali diye tanımlanmaya başladı. Saints Row fiziki yönden karakter detaylarına önem veren bir oyundu. Çok detaylı karakter oluşturma seçeneği ile karakterimizin saç, bıyık, yüz hatları, kıyafetler ve aksesuarları gibi özelliklerini ayarlayabiliyorduk. Çok büyük olaylar yaratmasa da bu denli farklı silah ve karakter tiplemeleri oyuncuların hoşuna gitmişti.
2011 yılında PC, PS3 ve Xbox 360 için oyuncuların beğenisine sunulan 3. Saints Row oyunu, belki de ilk defa büyük kitlelerin dikkatini çekti ve daha bir ciddiye alınır oldu. Saints Row: The Third ismiyle karşımıza çıkan oyun yine farklılığını göstermiş ve bir oyunda olabilecek en uçuk kaçık tiplemeler, en tuhaf aksiyon sahneleriyle tanışmamızı sağlamıştı. Evet, onun GTA’dan en büyük farkı ve aslında gitmek istediği yol buydu: Absürd komedi! Bu türü seven oyuncular için pek de alternatifin olmadığını düşünürsek sanırız Saints Row 3’ün neden çok sevildiğini anlayabiliriz. Bazı oyunculara göre bu garip açık dünya oyunu saçmalık, bazılarına göre ise sınırsız bir eğlence kaynağıydı. Ciddi oyunlardan, ciddi tiplemelerden sıkılan oyuncular için Saints Row serisinin büyük eğlence vaat ettiği inkar edilemez bir gerçek diye düşünüyorum. Belki oynanış dinamikleri, araç sürüşleri gibi konular GTA kadar yerli yerinde olmayabilir ama Saints Row en azından sunmaya çalıştığı o tuhaf dünyanın hakkını verebilmiş bir oyun.
Saints Row serisinin senaryo olarak hiç bir zaman çok derin ve dikkat çekici olmaması sanıyorum yapımcıların zaten öyle olmasını istediği için. Saints Row’da odaklanılan noktanın saf eğlence olduğunu bu yüzden unutmamak gerek. Çılgın bir dünyanın çılgın tiplemeleriyle haşır neşir olduğumuz Saints Row’un son oyunu Saints Row 4 2013 yılında PC, PS3 ve Xbox 360 için çıkarken yine biliyorduk ki oyun dünyasının en çizgi dışı silahları ve tuhaf kahramanları bizi bekliyordu. Amerikan başkanını kontrol ettiğimiz oyunda tuhaf tiplemeler kelimesi gerçek manada karşımızda duruyordu… Evet, onlar uzaylılardı ve Amerika büyük bir tehdit altındaydı. Düşmanımız uzaylılar olunca yapımcıların da bize layık gördüğü bazı süper güçlerimiz vardı artık!
Uçabilme, duvarlara tırmanabilme, kinetik enerjilerle nesneleri hareket ettirebilme, alev saçabilme gibi daha pek çok süper gücün bize bahşedildiği oyunda elbette tuhaf silahlar da olmazsa olmazdı. El Tabancası, makinalı tüfek, bazuka gibi silahların yanında, cinsel içerikli bazı silahlar(!), Lazerler, Işın kılıçları gibi daha pek çok garip silah çeşidi artık alışılmış Saints Row klasiğiydi. Ayrıca araçların detaylı modifiyesi de oyunun en sevilen yönlerinden birisi oldu. Gerçek dünyayla uzaylıların bizi esir ettiği sanal dünya arasında gidip gelen oyun sıradışılığı seven oyuncular tarafından beğenilmişti.
Sonuç olarak saçma sapan hikayelerin saçma sapan tiplemeriyle absürd bir aksiyon oyunu arayanların durak noktasıydı Saints Row. GTA ile her zaman karşılaştırılsa da aslında ne kadar farklı amaçları olduğunu sanırım hepimiz biliyoruz. Hiç bir zaman GTA kadar ticari anlamda başarılı olamasa da Saints Row’un yapmak istediğini yapabiliyor olması takdiri haketmesini sağlıyor. Absürd dünyaları seviyorsanız kaçırmamalısınız…