Küçük Dev Oyunlar’da bu hafta ava çıkıyoruz. Just Cause serisinden tanıdığımız Avalanche Studios ortaklığında ilk olarak 2009’da piyasaya çıkan theHunter, Avalanche Studios’un tüm hakları satın alıp şirkette oyuna özel alt birim kurmasıyla devam etti. Expansive Worlds adlı alt birimde geliştirilen theHunter, tam 6 senedir yoluna başarıyla devam ediyor ve en popüler avcılık oyunlarından biri olarak dikkat çekiyor. Şubat 2015 itibariyle 5 milyon oyuncusu olsa da Türkiye’de hala hak ettiği popüleriteyi kazanabilmiş değil, ben de bu yüzden her zamanki gibi kolları sıvadım ve az bilinen bu güzel oyunu sizlere tanıtmaya karar verdim.
Rakipleri arasından gerçekçi yapısı ve muhteşem haritalarıyla sıyrılmayı başaran theHunter, Avalanche Engine’den sonuna kadar yararlanıyor. Optimizasyonu açık konuşmak gerekirse oldukça başarısız olsa da, güçlü bir makinede theHunter oldukça güzel görünen bir oyun. Doğal ortamlarda geçmesi açısından bu durum büyük önem teşkil ediyor. Avınızı beklerken ağaçların arasından süzülen ışık huzmeleri güzel seyirlik zevk verirken, çalıların çimenlerin gerçekçiliği ve bu ışık oyunları işinizi zorlaştırıyor da. Ancak bu zorluk, oyunun en kuvvetli yönü olan gerçekçiliğine destek sağlıyor. Başka hiçbir avcılık oyununda, theHunter’da hissettiğiniz kadar doğanın içinde hissetmiyorsunuz. Gerçek hayatta olabilecek görsel oyunların hepsi burada da yaşanıyor. Pek çok defa bir çalıya veya bir kütüğe yaban domuzu zannederek ateş ettiğim oldu. Bu da tabii ki etraftaki hayvanların kaçmasına sebep oluyor, ama devasa haritanın öteki ucuna sesinizi duymayan hayvanları bulmak için yürürken manzaranın tadını çıkarabiliyorsunuz.
Oyunun temel mekanikleri dinleme ve iz sürme üzerine. Huntermate denen tablet cihazınızı kullanarak duyduğunuz seslerden ve bulduğunuz izlerden avınızın cinsini öğrenebiliyorsunuz. Daha sonra bir iz sürme sekansı başlıyor. Avınızın ayak izlerini her bulduğunuzda, huntermate’inizde gidiyor olabileceği yön işaretleniyor ve bu yönde ilerleyip aynı hayvanın başka ayak izlerini bulmaya çalışıyorsunuz. Ancak o sırada bir başka hayvanın izlerine de denk gelebilirsiniz. Bu durumda bir uyarı alıyorsunuz ve size takip ettiğiniz avı değiştirmek isteyip istemediğiniz soruluyor. Ayak izleri dışında dışkılar ve ses de önemli faktörler olarak yer alıyor. Gerçek anlamda bulduğunuz hayvan dışkısının sıcaklığına göre huntermate’iniz bir çember çiziyor. Bu çember hayvanın dışkıladıktan sonra ne kadar uzaklaşmış olabileceğini gösteriyor. Çıkardığı ses de yine sesin kaynağını kabaca huntermate’teki haritada işaretleyerek hayvanı bulmanızı kolaylaştırıyor. Bu iz sürme olayı oldukça uzun sürebiliyor ancak oyunu daha çok oynayıp daha fazla iz buldukça, her bulduğunuz izden edindiğiniz bilgi de artıyor. Çünkü oyunda basit bir yetenek sistemi var ve iz sürdükçe iz sürme yeteneğiniz gelişiyor. Ama ne olursa olsun, genellikle yürümek hatta çömelerek gitmek, güzel açılarda sabit beklemek oyunun önemli taktikleri olarak dikkat çekiyor. theHunter tam bir sabır oyunu.
Oyunun mekanikleri bununla kalmıyor. Ses, kokular, kamuflaj ve yemleme gibi önemli mekanikler oyuna ciddi anlamda derinlik katıyor. Pek çok hayvan için oyunda bir ses aleti bulunuyor. Bunu kullanarak örneğin geyik sesi çıkarıyorsunuz ve bir geyik sürüsünü yakınlarınıza çekiyorsunuz. Çok abartmamak koşuluyla ses çıkarıp beklemek mantıklı oluyor, ayrıca siz ses çıkardığınızda karşılığı da gelebiliyor ve bu da yerlerini tespit etmenizi sağlıyor. Peki oraya giderken ya da pusunuzu kurarken nelere dikkat etmeniz lazım? Rüzgar ve bulunduğunuz alan bu konuda başı çekiyor. Hayvanların, insanlara göre gelişmiş koku alma duyuları vardır. Oyunda da bu başarıyla yansıtılıyor. Rüzgar sırtınızdan eserken avınıza yaklaşmaya çalışırsanız, avınız siz gelmeden çok önce kokunuzu alıp oradan uzaklaşabilir. Bununla baş etmek için kullanabileceğiniz kokular, koku baskılayıcılar ve rüzgar yönünü anlamanızı sağlayan pudra gibi eşyalar mevcut. Yine pusu kuruyorken de rüzgarın yönünü hesaba katmalı ve ateş edeceğiniz yöne kokunuzun taşınmamasına özen göstermelisiniz. Ayrıca bulunduğunuz av alanına göre bir kamuflaj kıyafeti giymek de avınıza fark edilmeden yaklaşma ihtimalinizi artıracaktır. Bir de yemleme durumu var ki ayılarda ve bazı az sayıda hayvanda kullanılan bu sistemle yem bırakıp pusu kurabiliyorsunuz. Yemin kokusunu alıp gelen hayvanı da vurarak işinizi görmüş oluyorsunuz.
Oyunda 9 adet av alanı ve 20 farklı hayvan çeşidi bulunuyor ancak oyunun Steam’deki notunun aşırı düşük olmasına sebep olan bir özellik bu güzellikleri gölgede bırakıyor. O da finansal modeli. İlk etapta free2play gibi gözüken oyun aslında freemium diyebileceğimiz tipten bir oyun. Bir ücret ödemezseniz, kısıtlı ekipmanla sadece tek bir alanda sadece tek çeşit hayvan (Mule Deer) avlayabiliyorsunuz. Premium üyelik sistemiyle hem tüm alanlar ve hayvanlar hem de online oyun sistemi açılıyor. Ancak bu da World of Warcraft gibi abonelik bazlı olunca işler can sıkıcı bir hal alıyor. Oyunun temel özellikleri için yılda 100tl para ödemek durumunda kalmak pek hoş değil. Bu noktada modüler sistemi işe yarayabiliyor. İstediğiniz hayvanın ya da av alanının lisanslarını tek tek de alabiliyorsunuz. Ayrıca yine oyun içinde işinize yarayacak, bahsetmeme yer ve zaman yetmeyecek çeşit çeşit eşya da oyun içi marketten alınabiliyor. Bir olumlu yan, başarımlar kazanarak ve online turnuvalarda başarılı olarak oyun içi parası kazanabiliyor olmanız. Böylece iyi oynadıkça ödüllendiriliyorsunuz. Yine de oldukça agresif bir finansal modeli olduğunu belirtmek gerekiyor. Buna rağmen muhteşem bir avcılık oyunu olduğu için tanıtmayı tercih ettim, zira pek alternatifi olmayan bu türe meraklıysanız o yıllık 100 liranın da hakkını verebilecek kalitede bir oyun.
Bütün bunların yanı sıra görev sistemi, başarımlar, turnuvalar ve arkadaşlarınızla aynı av alanında beraber avlanma imkanı da oyunu uzun vadede oynatan önemli etkenler. Düzenli olarak yapılan turnuvalarla kendinizi geliştirirken rakiplerinize meydan okuyabilirsiniz. Aynı zamanda görevler ve başarımlarla da oyun içi puan kazanıp karakterinize yeni eşyalar alabilirsiniz. Ancak oyunun aslında en değerli özelliği, etik sistemi. Gerçek hayatta zaten etik açısından tartışmalı olan avcılığı en azından belli etik standartlara oturtmayı hedefleyen derneklerle ortaklaşa geliştirilen sisteme göre her hayvan için izin verilen bazı mermi türleri var. Farklı mermi türleriyle hayvana ekstra acı çektirmemeniz için böyle bir sistem uygulanmış. Ayrıca hayvanları tek vuruşta hızlıca öldürürseniz yüksek puan alıyorsunuz ancak yaralı bir şekilde devam ederse puanınız azalıyor. Cesedini bulamazsanız acı çekerek ölümüne sebep olduğunuz ve cesedini leş yiyicilere bıraktığınız için puan alamıyorsunuz ve bu da bazı turnuvaların, görevlerin ve başarımların başarısız olmasına sebep olabiliyor. Dolayısıyla en azından hızlı ve acısız bir ölüm sağlamaya teşvik ediliyorsunuz.
Şunu da belirtmeliyim ki, gerçek hayatta asla yapmayacak olsam da oyunlarda bayıldığım avcılığı bu oyunda oynarken, vurduğum bir geyiğin suratına baktığımda kendimi oldukça kötü hissettiğim de oldu. Grafiklerin kaliteli olmasının böyle yan etkileri de olabiliyor. Sonuç olarak, ülkemizde pek bilinmeyen theHunter, korkunç finansal modeli haricinde neredeyse kusursuz bir oyun ve avcılık tutkunlarının ilgisini sonuna kadar hak ediyor. Ayrıca benim gibi çocukluğunda Carnivores hastası olan ve dinozor avlamak isteyenler varsa, serinin yeni oyunu theHunter Primal da Steam’de piyasaya çıktı. Bu sefer fiyat etiketiyle düzgünce satılan oyun en azından finansal açıdan biraz daha umut vadediyor gibi. Ona da bir göz atılmasında fayda var. Bir başka küçük dev oyunla görüşmek üzere, hoşçakalın ve iyi oyunlar!