Havaların serinlemesiyle birlikte ateş gibi diziler de yeni sezonlarıyla izleyicinin karşısına çıkmaya başladı. Neymiş bu diziler, aşağıda hep beraber inceleyeceğiz. Önümüzdeki günlerde sizlerin hangi dizileri izlediğini, sizin için hangi dizinin diğerlerinin önüne çıktığını öğrenmek adına bir anket çalışması yapacağız. Kim bilir, belki de bu ankete katılan dostlarımız arasında bir çekiliş yapıp, hediye bile ayarlayabiliriz.
Bu dizilerden biri, başladığı günden beri tek bir bölümünü bile kaçırmadığım, dizilerin şahı olarak taçlandırdığım Supernatural. İlk olarak 22 Ocak 2006 yılında izleyicisiyle buluşan Winchester biraderler, insanoğlunun var olduğu ilk günden beri hayal dünyasında yarattığı ne kadar canavar varsa, kutsal kitaplarda anlatılan cehennem zebanilerinden cennetteki meleklere kadar gözümüzle görmediğimiz ama “ya gerçekten varsa” diye tırstığımız, karanlık gölgelerde bizi izlediklerini ve boş bir anımızı yakalamak için aportta beklediklerini düşündüğümüz doğaüstü varlıklarla sürdürdükleri savaşın onuncu yılına giriyor.
Supernatural’ın en sevdiğim yanlarından biri, özellikte İncil’de anlatılan cennet-cehennem hikayelerini kendine has bir yöntemle yorumlaması; hem cennetin hem de cehennemin sakinlerine insani vasıflar yükleyerek, onları bizim düzlemimize çok şık ve net bir şekilde indirebilmesi.
Geçtiğimiz hafta yayın hayatına dönen bir diğer dizi ise Homeland. Claire Danes’in bi-polar CIA ajanı Carrie Mathison’ı canlandırdığı dizi bütün dünyada dikkatle takip edilmeye devam ediliyor. Geçenlerde, dördüncü sezonun Türkiye’de çekilmek üzere hazırlıklar yapıldığı hatta Claire Danes’in de ülkemize geldiği ama Türk yetkililerin senaryoya bir göz gezdirdikten sonra “sakıncalı” olabileceği gerekçesiyle çekimlerine müsaade etmediği haberleri gelmişti.
Barrack Obama’nın da en favori dizisi olduğu söylenen Homeland’in dördüncü sezonu bir sürprizle iki bölüm birden yayımlanarak izleyicilerine merhaba dedi. Homeland, 5 Golden Globe ve 8 Emmy yanında birçok başka ödüle layık görülmüş bir dizi. Hala başlamadıysanız, durduğunuz hata.
Arrow da üçüncü sezonuna başlayan dizilerden bir diğeri. Arrow, DC Comics’in karakterlerinden biri olan ve Mort Weisinger ve George Papp tarafından yaratılan Green Arrow’dan esinlenilerek projelendirilmiş 42-43 dakikalık bir haftalık dizi. Her bir sezonu 23 bölüm olarak planlanmış. Oliver Queen (Stephen Amell) babası ve manitasıyla çıktığı bir tekne gezisinde geçirdiği bir kaza sonrası, 5 sene boyunca küçük bir adada yaşamak zorunda kalmış; sonrasında da memleketi Starling City’e dönerek, kendisini öldü bilen ailesine kavuşuyor. Starling City, aynen Gotham gibi kurgu bir şehir; böyle bi’ yer yok yani, boşuna Google Earth yapmayın.
Arrow, çok keyifle takip ettiğim dizilerden biri olmasa da çekirdek-gazlı içecek (kola demek yasak ya) eşliğinde gitmiyor değil. Hem ada hayatını hem de Starling City’de yaşadıklarını dönüşümlü olarak veren yapımdaki ‘flashback’ler çoğu zaman insanı çileden çıkarabiliyor.
Agents of S.H.I.E.L.D.’in de ikinci sezonu başladı 23 Eylül’de. Dizi, her iki Avengers filminin de yazarı olan Josh Whedon tarafından kaleme alınmış. Marvel Comics’in S.H.I.E.L.D. (Strategic Homeland Intervention, Enforcement and Logistics Division – Stratejik Anavatan Müdahale, İcra ve Lojistik Dairesi gibi bi’şey) organizasyonunu ve onun yasa dışı bir örgüt olan Hydra ile mücadelesini ele alan bir yapım. Avengers evreninde geçen dizi aynı zamanda hikaye açısından da The Avengers filmiyle paralel yürümekte.
Arrow’dan çok da iyi bir kurguya sahip. Teknolojiyi, CGI’ları çok daha başarılı bir şekilde kullanan Agents of S.H.I.E.L.D. gayet güzel akıyor. Skye karakterini canlandıran Chloe Bennet, ikinci sezona biraz kilo vererek girmiş ve felaket bir hatun olma yolunda yızla ilerliyor. Samimi bir dizi AoS. Karakterler, Agent Ward (Brett Dalton) hariç (hiç sevemedim bu herifi) çok sevimli ve cana yakın. Bu hava da Avengers’dan geliyor gibi. Yazar ortak olunca, yapımlardaki karakterler yapıları da benzerlik gösteriyor.
Scandal. Hit dizilerimden biri de bu demek isterdim ama diyemiyorum. Konu müthiş, senaryo yürür ama kardeşim, ‘casting’ bu kadar mı beceriksizce yapılır. Baş karakter Olivia Pope’u canlandıran Kerry Washington için Hollywood’da para toplayıp burnundaki derivasyonu düzelttirmek istiyorum. O ağız aynı Kristen Stewart’ınki gibi 24 saat açık. Tabii burnundan nefes alamayınca, olacağı bu. Bu arada baktım şimdi, kocası eski NFL oyuncusu, yeni Hollywood oyuncusu, yazarı, yapımcısı Nnamdi Asomugha’dan da 4 yaş büyükmüş.
Magazine fazla girmeden devam edeyim ben en iyisi…
Olivia Pope bir ‘fixer’. Yani, Türkçe tabiriyle “iş bitirici”. Yetenekli elemanlardan oluşan küçük bir ekibi var. Parası olan başı bir şekilde belaya girmiş insanların sorunlarını çözüyor; Ray Donovan’ın biraz daha büyük ölçekte çalışan halini düşünün. Bu işi yaparken de her yola başvurmaktan da geri durmuyor. Yoğun işleri arasında bir de Amerikan başkanıyla aşk yaşıyor. ABD üst yönetiminde tanımadığı yok. Pope’un babası bir istihbarat biriminin başı. Karanlık bir adam.
Dediğim gibi hikaye müthiş. Anlatılan olaylara inanamıyorsunuz. Ne haltlar dönüyormuş, şaşıp kalıyorsunuz. Amma ve lakin gereğinden fazla aşk/meşk karıştırmışlar diziye. Kimin eli kimin cebinde, belli değil. Aslında yapımın adı Scandal olunca, skandal denecek vukuatların biraz daha ortalığa serilmesi normal diyebilirsiniz. Ama yapımda konu edilen komplolar, aralara serpiştirilmiş psikopat karakterler o kadar iyi işlenmiş ki, çarşafa dolanmış çıplak olduğunu hayal ettiğimiz vücutların yapmacık sevişmelerini izlemektense daha fazla aksiyon, daha fazla gerilim görmek istiyor insan. Siz yine de bir kenara yazın, IMDb takipçilerinin verdiği 8 puanı hak etmiyor değil.
The Good Wife da başladı, millet. Altıncı sezon. İşte benim dizim. Alt tarafı avukat/savcı/mahkeme dizisi diyebilirler, bakmayın siz onlara. Bir kere Ridley Scott yapımı. Oyunuculukla müthiş. Senaryo yıkılıyor. Karakterler özenle yapılandırılmış. Öyle ki bir avukatı olan baş karakter Alicia Florrick’in (Julianna Margulies) her bölümde mesleğinde nasıl ilerlediğini, nasıl ustalaştığını gözlerimizle izleyebiliyoruz. Müthiş.
Bilmeyenler için kısa bir özet geçeyim. Alicia Florrick, hukuk mezunu, mesleğini eşi ve çocukları için erkenden bırakmış bir politikacı eşi. Monika Lewinski kafası bir stajyerle aşna fişnesi basına yansıyan başsavcı kocası bir yolsuzluğa bulaşıp hapse düşünce evi geçindirmek için çalışma hayatına geri dönmek zorundadır. İş aramaya başlar ve ne tesadüf ki sokakta rastladığı eski manitasının bir hukuk firması vardır ve bir avukata ihtiyacı içindedir.
Bugünlük bu kadar diyelim. Bilahare yayın hayatına başlayan yeni dizilere de değineceğim. Takibe devam gençler!