Son zamanlarda adının hakkını veren bir filme gitmek isterseniz tavsiyem kesinlikle Mad Max olur. Türkiye’de ‘Çılgın Max’ adı ile gösterime çıktı, fakat çılgın ibaresi çok hafif kalıyor. Deli Max falan deseler daha güzel olurdu sanki.

Filmden çıktığımda, ara dışında takibi bırakmamış ve soluğum kesilmişti. Aklımdan geçen tek cümle ise ‘ne çılgın filmdi be!’ idi. Petrol ve su savaşlarının ardından resmen kıyamet kopmuş, Dünya sonsuz bir çöle dönüşmüş ve çaresizlik herkesin iliğine kadar işlemiş. Kabileler halinde yaşıyor insanoğlu. Kahramanımız Max bunların tam ortasında, akıl sağlığından şüphe ettirecek şekilde yalnız başına bizi karşılıyor. Filmin kötüsü Immortan Joe ile yollarımız direk kesişmiyor. Bildiğimiz kötü adama karşı yalnız kahraman değil Max. Kendi halinde, kendi çıkarlarını kollayan ve sadece o Dünya’nın gereği olan hayatta kalma içgüdüsünü yaşıyor. Aslında bir anti kahraman Max. Filmin neredeyse sonlarına kadarda götürüyor bu duruşunu.

Filmi merak edip kurcaladıysanız, mutlaka kulağınıza çalınmıştır şu kelime ‘feminizm’. Bence düzeyi kişiden kişiye değişebilir ama emin olun farkına varacaksınız feminizmin. Kadın karakterimizin ismi Furiosa. Kesinlikle kendini kanıtlamış ve o toplumda saygı gören bir yer edinmiş.

Bir diğer karakterimiz ise Nux. Size diktatörlüğü, fanatikliği ve inancı sorgulatan Immortan Joe’nun emrinde. Ona adeta tapıyor. Filmin başlarında başıboş ve tek amacı inancı olan Nux, aşkı tattıktan sonra tüm dünyası değişiyor.

Göze neredeyse hiç batmayan görsel efektler eşliğinde, hikâyemiz sürekli hareket halinde ve yolda geçiyor. Yine ismine yakışır bir şekilde yol öfke dolu. Takip bir an bile bitmiyor. Kahramanlarımız kadar sizde kötü adamların nefeslerini ensenizde hissediyorsunuz. Film tanıtım kısmını çok çok kısa geçerek, aksiyonun içinde sindirtiyor size evreni. Arka planda dönen, sürekli özenilen Yüzüklerin Efendisi veya Yıldız Savaşları gibi, derin ve işleyen bir evren var. Gördüğünüz bir şeyi merak edip üstüne düşünürken, bir bakmışsınız yeni bir şey geliyor.

Acaba insanoğlunun limitleri nelerdir? Bu soruyu kıyamet sonrası bir filmde bile düşününce absürt örnekler ile karşılaşabiliyorsunuz. Ama filmde bir an bile ‘yok artık!’ tepkisi vermedim. Fanatizm ve inanç gibi derin mevzuların içine kurulu çünkü olaylar. Filmin yönetmeni George Miller bu film için tam 30 sene beklemiş. Sanki her aksilikte bir şeyler katmış da ortaya böyle bir film çıkmış gibi. Belki de iyi ki beklemiş. Yönetmenin sonsuz hayal gücü içinde kayboluyorsunuz.

Oyunculuklara gelince, eski Mad Max Mel Gibson’a iyi çalışmış bir Tom Hardy, Alien filmlerindeki Sigourney Weaver’a benzetebileceğiniz sıkı kadın Charlize Theron, fanatik Nux rolünde Nicholas Hoult ve azılı kötümüz Hugh Keays-Byrne. Belirteyim, Max’den film boyunca öyle özlü diyaloglar duyamayacaksınız zira kelime haznesi çok kısıtlı.

Uzun lafın kısası beklemeyin. Mümkünse iyi bir salonda, kendinizi kaptırabileceğiniz bir ses ve görüntü sistemi ile izleyin. Günümüzün temel ögelerinin kıyametten sonra bile nasıl manipüle edilebileceğine şahit olun. Birde benim için gitaristi iyi dinleyin. İyi seyirler…

Mad-Max-Fury-Road-lovely-day