Daha önceki “en iyi” listelerini hazırlarken yardım aldığım en yakın dostum “kahya de la keyfim”in düşünceleri yine ön plandaydı. Dolayısıyla, “bu film ne alaka yahu?” gibi tepkilere hazırlıklı olduğumu bilmenizi isterim.

İşte o meş’um liste:

  1. Seven (1995)

Brad Pitt ve Morgan Freeman’ı, Hıristiyanlıktaki “yedi ölümcül günah” (öfke, açgözlülük, tembellik, gurur, şehvet, haset ve oburluk) kavramını kafaya takmış bir seri katilin peşine düşen iki polis dedektifi olarak görüyoruz. Fight Club ve Curious Case of Benjamin Buton gibi yapımlarda yine Brad Pitt’le çalışmayı tercih etmiş David Fincher yönetimindeki filmin senaristi Andrew Kevin Walker.

seven

  1. Silence of the Lambs (1991)

Bir seri katil filmi daha. Suç tarihinde yerini almış birçok seri katil birer kahraman olarak algılanır, sayıları hiç de azımsanmayacak bir takım beyinler tarafından. Böyle olunca da bu tarz filmler hem çok satıyor hem de – haklarını teslim etmek gerekir – iyi kurgulanıyor sinema adamlarınca. Jodie Foster, kurbanlarının derilerini yüzen bir seri katili yakalamak amacıyla, özel bir hapishanede tutulan, “yamyam” olduğu için gardiyanların bile yanına “kelime-i şehadet” getirerek yaklaştığı başka bir seri katilden (Anthony Hopkins) yardım almak durumunda kalan bir FBI ajanı adayını canlandırıyor. Filmin istisnasız her sahnesi başka bir heyecan unsurunu barındırıyor. Thomas Harris’ın romanından beyaz perdeye aktarılmış bu harika filmin yönetmeni, “Philadelphila” ve “The Manchurian Candidate” filmlerinden tanıdığımız Jonathan Demme.

thesilenceofthelambs03_big

  1. Rear Window (1954)

Bir Alfred Hitchcock klasiği. Tekerlekli sandalyeye mahkûm bir fotoğrafçı, dürbünüyle komşularının pencerelerini gözetlerken bir cinayete şahit olur. Bu konu da seri katiller kadar olmasa da sinema filmlerinde çok işlenmiştir. Düşünsenize, elinizde dürbün, komşu abladan sizin için özel bir “strip-tease” gösterisi yapmasını beklerken, kanlı bir cinayete tanık oluyorsunuz. Ne yaparsınız? Polisi arayıp, bir sapık olduğunuzu itiraf edip cinayeti ihbar edebilir misiniz? Bu ikilemi en gerçekçi şekilde Alfred Hitchcock yansıtabilirdi herhalde. Başrollerde James Stewart ve dönemin en güzel kadınlarından biri olarak anılan Monako Prensesi Grace Kelly var.

Cartel-publicitario-ventana-indiscreta-Alfred-Hitchcock

  1. Psyco (1960)

Duş alan güzel bir kadın ve banyo perdesinde beliren kocaman bir bıçak tutan el silueti. Bu klasik gerilim sahnesi kim bilir kaç filmde daha kullanıldı? Hitchcock’un korku/gerilim sinemasında nasıl bir önder olduğunu açıkça ortaya koyan başka bir başyapıt. – Tamam, uslanmaz bir Hitchcock hayranı olduğumu kabul ediyorum ama dikkatinizi çekerim, listede “Kuşlar” yok! – Anthony Perkins de mükemel bir iş çıkarmış, hakkını vermeden geçmek istemem.

psycho

  1. Alien (1979)

Üstat Ridley Scott’ın henüz ikinci uzun metraj filmi (umarım yanılmıyorumdur). ’79 yapımlı bu film, 2000li yılların sinema teknolojisine taş çıkarıyor adeta. İddia ediyorum, alın Alien’i, “sci-fi” filmleriyle alakası olmayan birine izletin, sonra tarihini sorun, en az 20 senelik bir hatayla cevap verecektir. Hepsi bir yana Sigourney Weaver bir yana. Bir gün sinema tarihinin en seksi 10 kadını listesi yapmak durumunda kalırsam, ablanın ilk üçte olacağını garanti ederim.

Alien-horror-movies-7055602-1280-800

  1. The Shining (1980)

İki usta, Stanley Kubrick ve Jack Nicholson bir araya gelince böyle muhteşem bir yapımın ortaya çıkmaması saçma olurdu. Aslında klasik bir “haunted house” hikayesi işleniyor filmde. Yani bir filmi her zaman öne çıkaran unsurun senaryo olmadığına harika bir örnektir bu eser. Bazı sahneler gözümün önüne geldi şimdi, ürperdim…

The-Shining-001

  1. The Thing (1982)

Hani bir sahnesi vardır, kimin “şey” olduğunu anlamak için, kalın iplerle birbirlerine bağladıkları ekip elemanlarından aldıkları kan örneklerini yassı kaplara koyarlar ve alev makinesinin kızgın ucunu bu kaplardaki kanların içine batırırlar. Doğru kanı bulduklarında kan, acıyla canlanarak kaptan dışarı fırlar ve kanın sahibi de dehşet bir titremeyle mutasyon geçirerek iğrenç bir yaratığa dönüşür; kafa kopar, örümcek bacaklar çıkararak kaçar. Bu filmin ilk ona girmesi için bu sahne yetmez mi, sizce de? John H. Carpenter ustanın en iyi filmi budur diyorum, başka da bir şey demiyorum.

The_Thing_1982_Slider

  1. Jaws (1975)

Bu da Spielberg’in ikinci uzun metraj filmidir. Listeme girmiştir, çünkü toplumumuza çok uzak olan evrensel “büyük beyaz” fobisi olgusunu bizlere tanıtan ilk yapıttır. Yine türünün öncülerindendir, saygıyı fazlasıyla hakkeder.

Jaws

  1. An American Werewolf In London (1981)

John Landis imzalı bu film, iki Amerikalı gencin İngiltere gezileri sırasında uğradıkları bir kasabada bir kurtadam tarafından saldırıya uğramasını konu alıyor. Bir sinema filmini değerlendirirken göz önünde tuttuğum kıstaslardan en önemlisi filmin, zamanın teknolojisini ne derece yakaladığıdır. Kurtadama dönüş sahneleri inanılmazdı. Zaten en iyi makyaj dalında Oscar heykelciğini de kaptı, gitti 1982 yılında.

american_werewolf_in_london_poster_04

  1. The Exorcist (1973)

En iyi ses ve en iyi uyarlama senaryo Oscar’ı sahibi bu filmin, ayrıca en iyi film de dahil 8 dalda Oscar adaylığı bulunmakta. Farklı kurumlardan 11 ödülü ve adaylıkları mevcut. Üzerinde çok laf etmenin gereği yok, düşünün, kaç korku filmi bu kadar ödüle ve onura layık olmuştur? Killer Joe (2011) ve Rules of Engagement (2000) filmlerinden de tanıdığımız William Friedkin yönetmen koltuğunda.

the-exorcist-poster-505d50f099c79