The Witcher 3: Wild Hunt’ın çıkışına bir hafta kala, sizlere Witcher’ın dünyası ve ilk iki oyunun hikâyesi hakkında bilgiler vermek istedik. Bu bilgilerle beraber ilk iki oyunu oynamadıysanız bile üçüncü oyuna hazır hale geleceksiniz, ya da ilk iki oyunda olup bitenleri hatırlayıp bilgilerinizi tazeleyeceksiniz. Bugün Witcher’ın geçtiği evrenle başlıyoruz:
Witcher’ın dünyası canavarların kol gezdiği, insanların gerçekten korku içinde yaşadıkları bir dünya. Çeşit çeşit canavarın olduğu bu dünyanın en önemli özelliklerinden biri, bu canavarların hayvansal yaratıklar olmaması. Dünyadaki pek çok canavar zekâ ve mantık kapasitelerine sahip, bu yüzden de çok ama çok daha tehlikeliler. Efsaneye göre binlerce yıl önce “evren”ler çarpışmış ve oluşan kargaşa sonucunda ortaya canavarlar çıkmış. Esas evrenlerine dönemeyip kıtada kalan bu yaratıklar, kıta ırklarından çok farklı canlılar olarak dikkat çekiyorlar. Ve yine kıta ırklarından çok farklı güçlere de kadirler. Ancak her zaman olduğu gibi, efsaneyle gerçek arasındaki farkı kestirmek zor olabiliyor. Örneğin vampirler gerçekten var ancak gün ışığından etkilenmeyecek şekilde evrimleştirmişler. Sarımsak tutan insanlara gülüyorlar, hayatta kalmak için kan emmelerine gerek yok ve kanını emdikleri kişi vampire dönüşmüyor. Normal canlılar gibi doğuyorlar. Witcher dünyasında pek çok canavar var ve bu görkemli çeşitlilik içinde karşılarında duran tek şey Witcher’lar. Ama onlara geçmeden önce, kıtanın tarihine bir göz atalım.
Wticher’ın geçtiği “the continent” yani kıta, ilk olarak Gnome’lar tarafından keşfedilmiş fakat sonradan Elfler ve Cüceler de buraya yerleşmiş. Doğal olarak bir süre sonra savaş çıkmış. Savaştan sonra kıta paylaşılmış. Cüceler ve Gnome’lar dağlık bölgeleri kendilerine yurt edinirken Elfler de ormanlık alanlara ve ovalara yerleşmiş. 500 yıl boyunca halklar barış içinde yaşadıktan sonra ise kıtaya insanlar gelmiş ve ortalık her zamanki gibi karışmış. İnsanlar, diğer ırklara soykırım yaptıktan sonra Scoia’tael adlı gerilla ekibi kurulmuş ve ezilen eski ırkların haklarını savunmaya çalışmış. Ancak bunu yaparken insanlardan aşağıda kalmayacak şekilde şiddet kullanmışlar.
Bu savaş ve yıkım dolu sürecin bir sonucu olarak kıtada efsaneler de doğmuş. En önemlileri Witcher’lar. Witcher’lar, mutasyona uğramış insanlar ve kendilerini insan ırkını kıtadaki canavarlardan ve kötülüklerden korumaya adamışlar. Normal insanlardan daha güçlü, daha hızlı ve daha dayanıklı olan Witcher’lar, çocukluklarından itibaren vahşi bir eğitim sürecinden geçerek muhteşem savaşçılara dönüştürülürler. Simya, iksir yapımı ve büyü konusunda uzmanlaşan Witcher’lar, bu özel yetenekleri sayesinde korkulan ve saygı duyulan kişiler haline gelirler.
Meteorit çeliğinden ve gümüşten olmak üzere iki ayrı kılıç kullanan Witcher’lar, düşmanlarının zayıflıklarına göre kılıçlarını değiştiriyorlar. Buldukları bitkilerden iksirler yaparak kendilerini güçlendiriyorlar, ancak bunun sonucunda zehirlenme riskini de alıyorlar. Üstüne üstlük, basit bir büyü formu olan işaretlerde ustalaşıyorlar ve iradeleriyle destekledikleri el hareketleri sayesinde ellerinden ateş dahi püskürtebiliyorlar. Ancak bu yetenekler, gerçek büyücülerin büyüleri yanında çocuk oyuncağı gibi kalıyor. Zaten mutant olan Witcher’lar da, evrenlerin çarpışması sırasında ortaya çıkan yaratıkları avlamaları için bir takım büyücüler tarafından yaratılmışlar. Ancak onlardan da çok az var. Çünkü avladıkları canavarlar gibi, onların da bu dünya toplumunda yerleri yok. İnsanlar onlardan korkuyor ve hatta onları avlamaya bile çalışıyor.
Witcher’ları yaratma kapasitesine sahip olduğu bilinen tek laboratuvarın bulunduğu Kaer Morhen kalesi, öfkeli kalabalığın saldırısına uğramış ve tüm Witcher’lar kılıçtan geçirilmişti. Çünkü beklenmedik bir biçimde, yanlarında büyücüler de vardı. Bu saldırıdan sadece, Geralt’ın da üstadlarından olacak olan Vesemir kurtulmuştu, ancak o da Witcher üretimi ve mutasyon konusunda bilgi sahibi değildi. Bu yüzden Witcher üretimi unutulmuş ve Witcher soyunun yavaş tükenişi o gün başlamıştı. Mutasyonları sayesinde yüzyıllarca yaşayabilen Witcher’lar, zaman içinde son Witcher da ölene kadar azalacak ve meydanı canavarlara bırakacak.
Kıtanın şimdiki döneminde soylular güç peşinde savaşırken fakirler çöplüğe dönen banliyö mahallelerinde ölüyorlar. Gençler, bu savaşlarda ölürken yobazlar da tapınaklarından nefret yayıyorlar. Ancak köylüler de çok masum değil. Lordlarını koyun gibi takip ederek yaşayan köylülerin hayatları da en az lordlarınınki kadar ahlaksızlıklarla dolu. Ve Witcher’lar… Onlar bile iyilik timsali değiller. Yaptıkları işi bir meslek olarak görür ve para için savaşırlar. Witcher’ın dünyasında sadece canavarlar, kötülük ve çıkar var. Bu dünyada kahramanlara yer yok. Geralt da bir kahraman değil, anti-kahraman…
Witcher 3’e hazırlık yazılarımızın devamı olarak yarın da ilk iki oyunda olup bitenleri enine boyuna sizlerle paylaşacağız.