Dijital Çağ: Her şey, herkes birbirine mi bağlı?
Sayılar, harfler, çeşitli kodlar ve kendine özgü kurallarla örülü başka bir dünya… Bilgi çağı, dijital çağ, bilgi toplumu ve sanal hayatlar… Günümüz dünyasının pek çok kez duyduğumuz tanımlamalarından bazıları. Artık kaçış yok; her yanımız makine ve her anımız bilgi dolu! Üstelik tüm bu makine ve bilgilerle birbirimize sıkıca bağlıyız. Ne çok bağımız, ne çok bilgimiz var düşünsenize. Adresler, telefon numaraları, kimlik numaraları, ağ şifreleri, kredi kartı şifreleri, mail şifreleri, pin kodları, hesap numaraları, okul numaraları vs… Bunca verinin güvenliğinin sağlanması da çağımızın en önemli sorunlarından birisi. Üstelik sayısı ve önemi her geçen gün artan çeşitli veriler güvenlik konusunu daha da önemli bir hale getiriyor. Peki nasıl koruyacağız özel bilgilerimizi? Bu soruya verilebilecek pek çok yanıt var elbette; ama benim favorim “bilgilerinizi kimseyle paylaşmayınız!”
Ne tür önlemler alınırsa alınsın bazen bazı kişiler geliyor ve o müthiş korunaklı kalelerimizi ele geçirerek bilgilerimize erişebiliyor işte! Bir kısmı bunu eğlence için yaparken bazıları bilgileri kendi amaçları doğrultusunda kullanmak için yapıyor. Bazılarının ise maddi bir beklentisi yok; bazen gerçek hayatta dile getirme imkanı bulamadıkları mesajlarını vermek için bazen de intikam için açıyorlar o kilitli kapıları. Bu güvenlik kırıcılara, bilgi hırsızlarına; “Bilgisayar Korsanı”, “hacker” deniliyor. Bu korsanların hedefi açık denizler değil, kapalı kapılar!
Bu yazımız; dijital çağ ve veri güvenliği eşliğinde hackerlığı tekrar gündeme getiren Watch Dogs üzerine olacak. Ubisoft Montreal’in geliştirdiği açık dünya oynanışa sahip aksiyon-macera oyunu Watch Dogs’un başlangıcına, ne olduğuna, ne olmadığına ve duyurulduğu ilk zamanlardan bugüne nelerin değiştiğine, bizi nasıl bir oyunun beklediğine kadar pek çok bilgiyi bulacağınız yazımıza hoşgeldiniz, iyi okumalar.
Watch Dogs’un Hikayesi: Tarihe geçmiş bir elektrik kesintisinden intikam yemini etmiş bir hacker’ın öyküsüne…
Tarih: 14 Ağustos 2003, öğleden sonra. Yer: Amerika Birleşik Devletleri Ohio eyaleti… Amerikan tarihinin en büyük elektrik kesintisi, 14 Ağustos 2003 günü öğle saatlerinde Ohio eyaletinde başlayıp birkaç saat içinde bütün Kuzeydoğu eyaletleri ile Kanada’ya yayılır. Çok geçmeden polis, ambulans ve itfaiye sirenleri şehirlerin semalarında yankılanır. Yüzlerce kişi asansörlerde mahsur kalarak dijital bir felaketi yaşamak zorunda kalır. Metroların içinde binlerce yolcu şehrin altındaki tünellerde mahsur kalarak bir felaket filmine senaryo olabilecek manzaralar görmemizi sağlar. Havaalanlarındaki yolcular bekletilmek zorundadır, trafik ışıkları söner ve trafikte tam bir keşmekeş yaşanır. New York, Detroit gibi kalabalık şehirlerin caddelerinde trafik büyük ölçüde aksarken, onbinlerce insanın evlerine yürüyerek dönmeye çalışması yüzünden caddeler adeta insan seline dönüşür.
Ayrıca iletişim alt yapısı çöktüğü için telefonların da çoğu susmuştur. Başta dev metropol New York olmak üzere kuzeydoğu ve Midwest eyaletleri ile Kanada’nın bir bölümünde 50 milyon kişiyi karanlıkta bırakan elektrik kesintisinin etkisi nasıl bir çağda yaşadığımızı bir kez daha anlatır bizlere.
Hayır, bu bir oyun ya da filmden değil gerçek hayatın bizzat kendisinden bir kesit. New York’un önemli bir bölümünü 1 günden fazla karanlıkta bırakan kesinti böylece tarihe geçer. ABD ve Kanada’nın elektrik şebekelerini birbirine bağlayan Enterkonnekte sistemde (Enterkonnekte [Ağ] şebeke: Elektrik santrallerin birbiri ile bağlantısını ve enerji akışını sağlayan gözlü şebeke) meydana gelen bir arızadan kaynaklandığı açıklanan elektrik kesintisi modern insanoğlunun yaşamının elektriğe ve teknolojiye nasıl bağlı olduğunu gözler önüne serer. Ayrıca bu tarihi kesinti bir gerçeği daha anlamamızı sağlamıştır: Her şeyin birbirine nasıl bağlı olduğunu ve bağlantının nasıl bir güç olduğunu…
Watch Dogs; güzide Amerikan tarihinin gerçek bir dijital felaket hikayesi olan bu modern çağ kaosunu kendisine konu edinirken hikayenin bir kısmını da değiştiriyor elbette. Oyunun hikayesi; yine Newyork’ta 2003 yılının Ağustos ayında meydana gelen büyük elektrik kesintisi ile başlıyor. Fakat bu kez kesintiye neden olan bir sistem hatası değildir… Bir bilgisayar korsanı New York’un güç şebekesine virüs sızdırarak geniş çaplı bir güç kaybına ve yüzlerce insanın yaralanmasına, bazı insanların ise hayatlarını kaybetmesine neden olur.
6 milyar dolarlık maddi zarara ve 11 kişinin ölümüne neden olan, bütün sistemi çökerten 2003 yılındaki bu hacker saldırısı üzerine çok uluslu kapitalist güçler bir şeyi farkeder: Her şeyin birbirine ne kadar bağlı olduğunu… Modern çağın bu gerçeğinin farkına varan firmalar bir araya gelerek yeni bir sistem oluştururlar: “CtOS” (Central Operating System / Merkezi İşletim Sistemi).
Yeni bir oluşum olan bu sistem sayesinde tüm güvenlik kameraları, trafik lambaları, cep telefonları ve daha birçok elektronik aygıt tek bir merkezden yönetilebilir hale getirilir. Böylece sadece güvenlik tek bir elden yönetilebilir olmaz, aynı zamanda aç gözlü firmalar insanlar hakkında birçok bilgi edinebilir konuma ulaşır. Firmalar bu bilgileri sürekli izlendiklerinden bihaber insanlara ürün satabilmek ve dünya görüşlerini etkilemek için kullanmaya başlar…
Büyük elektrik kesintisinin yaşanmasından sonra kurulan CtOS’un (Central Operating System / Merkezi İşletim Sistemi) tanıtım videosunu aşağıda izleyebilirsiniz.
Yetenekli ve öfkeli bir bilgisayar korsanı: Aiden Pearce
Çok uluslu paragöz şirketlerin kar maksimizasyonu ve insanları kontrol altında tutma amacına karşı ana karakterimiz, dahi bilgisayar korsanı Aiden Pearce’in amacı ise çok farklı… O bir anti-kahraman, kendisine ve ailesine yapılan saldırıların intikamını almak için yemin etmiş bir anti-kahraman. Yani bir nevi bir cezalandırıcı ile karşı karşıyayız çünkü bu saldırganlar hiçbir ceza almadan korunan kişiler. Aiden Pearce’a düşen ise kendi adaletini kendisinin araması. Aiden Pearce İrlanda doğumlu ve 39 yaşında. Geçmişinde bilgisayar korsanlığı ve ruhsatsız silah bulundurmaktan dolayı 11 ay hapis yatmışlığı da var.
Bu noktada Newyorkta başlayan hikaye 10 yıl sonra 2013 yılında Chicago’da devam ediyor. Aiden Pearce’in yegane hedefi CtOS isimli merkezi işletim sistemine sızarak intikamını alabileceği noktalara ulaşmak. Bunu Profiler isimli akıllı telefon benzeri bir cihazla şehirdeki tüm güvenlik kameralarını, trafik lambalarını, banka hesaplarını vb sistemleri kontrol ederek yapabiliyor. Elindeki profiler adlı cihaz ile şehri bir bilgisayar sistemi gibi kullanarak intikamını almaya çalışırken bir yandan da bu cihazı kullanarak kameralar aracılığıyla devamlı olarak ailesini izliyor. Aiden Pearce suç dosyası kabarık bir şehir olan Chicagoda büyümüş yetenekli bir bilgisayar korsanı ama aynı zamanda şiddet ve aksiyona pek yabancı değil. Yani bilgisayar başında ömrünü tüketen hackerlardan biri değil…
Peki neden Chicago? Yapımcıların açıklamalarına göre oyunda merkez olarak Chicago seçilmesinin nedeni, şehrin en modern ve en büyük metropollerden birisi olması. Ayrıca suç şehirleri sıralamasında üst sıralarda yer alan şehir bu konuda da oyuna en uygun noktalardan birisi. Konusu hackerlık, güvenlik ve intikam üçgeninden oluşan oyun bu noktada çok orijinal bir hikayeye sahip olmasa da ilgi çekici duruyor. Oyunun temelinde yatan hikayeyi ve kahramanımız Aiden Pearce’ı gördükten sonra bakalım Watch Dogs nasıl bir proje olarak hayatına başlamış?
Watch Dogs projesinin başlangıcı: O aslında bir araba yarışıydı…
Bugün açık dünya aksiyon-macera oyununa dönüşen Watch Dogs’un aslında 2008’in sonlarından beri geliştirilmekte olduğunu biliyor muydunuz? Ya hayatına o yıllarda bir yarış oyunu olarak başladığını söylesek? Evet; yanlış okumadınız araba yarışları için geliştirilen bir sürüş motoru üzerinde çalışmalarına başlanan oyun, bir yarış oyunu olarak tasarlanırken yön değiştiriyor ve ekip gittikleri yoldan memnun olmayarak projeyi iptal etmek yerine yeniden başlamaya karar veriyor. Ekibe yeni katılanlarla beraber şekillenmeye başlayan oyun nihayetinde bugün bildiğimiz Watch Dogs’a dönüşüyor! Ayrıca bu sırada diğer yarış oyunları olan Driver: San Francisco ve Crew de geliştirilmeye başlandığından yarış oyunu fikrinden tamamen vazgeçiliyor.
Macerasına bir yarış oyunu olarak başlarken bugün milyonların büyük bir heyecanla beklediği açık dünya oyununa dönüşen Watch Dogs’un artık büyük kitlelere tanıtılma vakti de geliyordu... Bu tanıtım tüm dünyada büyük ses getirecekti…