Bölüm 2: Korku’nun krallığı: Oyun konsolları ve korku oyunlarının altın çağı (1990-2005)
Geçen hafta korku oyunları yazı dizimizin ilk bölümünde; oyun dünyasında korkuyla nasıl tanıştığımızı inceleyerek korku oyunlarının kökenine kadar uzanmış, ilk dönem hayatta kalma-korku oyunlarının özelliklerine bakarak bizde ne gibi izler bıraktığını görmüştük. Kabuslarınız bitti mi sandınız? Asıl kabus şimdi başlıyor, korku oyunları’nın altın çağı’na hoşgeldiniz!
Daha önce de değindiğimiz gibi Cthulhu’nun Çağrısı ile başlayıp Sweet Home ile kapanan 80’ler aslında hepimizi çok daha yoğun şekilde etkileyecek bir dönemin ayak sesleriydi… Bu dönemde korku adına bazı önemli birikimler elde edilmiş ve bir korku oyunu kültürü yeşermeye başlamıştı. Kültür ve sanat, insanlık tarihi boyunca her medeniyette insan üzerinde büyük etkiler bırakmıştır. Kültür çağlar boyunca birikimli olarak ilerleyerek sonraki kuşağa miras olarak bilgilerini bırakır ve yeni oluşan eserler de köklerinden kopuk bir şekilde asla hayat bulamaz. Bu biriken kültürü işleyerek sanat haline getiren insanlar eski bilgilerin ve deneyimlerin üzerine yenilerini ekleyerek yeni bir etki yaratırlar. İşte 80’li yılların korku filmleri ve korku oyunları da kendinden sonra gelecek kuşağa miras olarak büyük bir bilgi birikimi bırakmış ve yeni dönemin yapımcıları da bu bilgi birikimini alıp gelişen teknolojinin de yardımıyla bize yepyeni korkular sunmuştu. Eh tabi biz oyuncular da bu yeni dönemi çok sevmiş ve çok etkilenmiştik.
Korku’nun altın çağı olarak anacağımız 90’lardan 2000’lerin ortalarına kadar geçen bu 15 yıllık zaman diliminde; teknoloji’nin gelişimiyle hayatlarımız ve dolayısıyla bazı alışkanlıklarımız değişiyor, önümüze yeni imkanlar sunuluyordu. Bu dönemin başlarında eski’nin korku oyunlarına doymuş, yeni şeylerin peşinde koşar olmuştuk. Belki hayat oyunlara daha az vakit ayırmamıza izin veriyordu belki de biz büyümüştük ve oyunlar artık o eski korkuyu vermiyordu… Bize taze kan, yeni heyecanlar lazımdı. Ne de olsa insan doyumsuzdur; bizim korku açlığımızı dindirecek yeni lezzetler teknoloji’nin de gelişimiyle öyle bir geliyordu ki etkisi bugün bile devam ediyor olacaktı… Peki neydi bu teknolojik gelişmeler?
İlk dönem korku oyunlarında 2 boyutlu olan ortamlar bu dönemde bambaşka bir boyuta büründü. 3 boyutlu korkularımıza kavuştuğumuz bu dönemde; artık mekanlar daha geniş, daha ürkütücü ve sesler daha gerçekçiydi. 80’lerde hayran olduğumuz oyunların 2 boyutlu ortamları bize dar gelmeye başlamış kabuklarımızı kırmak istemiştik. Kartuş, kart, disket gibi formatların sonu gelmiş; CD, DVD, İnternet gibi yeni teknolojilerin yanında mobil bir dünyayla da tanışmıştık. Bir daha asla ayrılmamak üzere hayatımıza giren cep telefonları hem oyun hem de iletişim aracımız olacaktı. Böylece “mobil oyunculuk” denilen kavramla tanıştık. Ayrıca internet denilen mucizeyle birlikte “online oyunculuk” doğmuş ve oyunları yan yana, ya da sırayla oynamak zorunluluğu kalkmıştı! Artık oyunları şehirler, hatta ülkeler arası karşılıklı olarak oynayabilir hale gelmiştik! Demiştik ya insan doyumsuzdur; nihayetinde ilk dönem korku oyunlarına sırt çevirmiş, hep daha fazlasını beklemiştik.
Beklediğimiz fazlasıyla oldu… Daha geniş ve korkunç mekanlara, daha iyi hikayelere, daha gerçekçi grafik ve seslere kavuşan korku oyunları yine hayatlarımızdan çalmış ve bizi saatlerce ekrana çivilemişti! Hayatımız boyunca unutamayacağımız klasiklere bu dönemde kavuşmuş, onların öyle bir bağımlısı olmuştuk ki, her yeni korkuda odamızı da buna uygun atmosfere kavuşturur; mesela ışıkları kapar, sesi daha fazla açar, kimsenin kapıyı çalmadan içeriye girmesine izin vermezdik ki kalp krizi geçirmeden oyunu bitirebilelim! Pek tabii ki bir neden de korkuyu daha derinden hissetmekti…
Bu “daha derinden hissetme” meselesi ailelerimizi endişelendiriyor ve geleceğimizden şüphe duyuyorlardı! Ama ne yapalım bizler bir kere bu yeni korku’nun müptelası olmuştuk! Diğer yönden eskiden herkesin evinde olamayan PC’ler yaygınlaşmış, Microsoft Xbox, Sony Playstation gibi satış rekorları kıran yepyeni oyun konsolları hayatımıza girmişti. “Konsol oyunculuğu” denilen kavramla tanışmış, oyuncuları PC ve konsol oyuncuları diye 2’ye bölmüştük! Tüm dünyada insanları oyun bağımlısı haline getiren yeni PC ve yeni oyun konsollarının etkisi öylesine büyüktü ki; oyunlar filmlere, filmler oyunlara dönüşüp duruyor ve hem oyunlar hem de şirketler milyonlarca kitleyi peşinden sürükleyerek fan gruplarını oluşturuyordu. Bu dönem bambaşka bir dönemdi; oyun yapımcıları büyük paralar kazanmaya başlamış, oyun stüdyoları ve çalışanların sayıları katlanmış, oyunlar görsel ve işitsel anlamda adeta evrim geçirmişti. Korku oyunları açısından dominant karakter yine Japonlar ve onların sürrealist hayal güçleriydi. Aklın en kuytu köşelerinde gizlenmiş korkulara dokunarak oyunlara öyle bir hayat veriyorlardı ki; derinlere bastırdığımız korkularla tekrar yüzleşmek zorunda kalıyorduk!
Evet özetle; 90’lardan 2000’lerin ortalarına kadar olan dönemde çok şey değişmiş, eskinin korku kültüründeki deneyimler sayesinde yepyeni bir korku kültürü doğmuştu. Ayrıca artık “online oyuncu”, “mobil oyuncu”, “konsol oyuncusu”, “hardcore oyuncu” gibi oyuncu türlerimiz vardı! Tüm bu gelişmeler ışığında gelin bu dönemi neden altın çağ olarak nitelendireceğimizi ve bizde büyük etkiler bırakan hayatta kalma-korku oyunlarını görelim.
Sweet Home’u hatırlarsanız; 80’lerin sonunda büyük bir etki bıraktığından ve kendinden sonraki kuşağa nasıl yol bir açtığından bahsetmiştik. Sonraki yıllarda özellikle 2 oyun onun izini takip etmiş ama kendine başka yollar da bulabilmişti…
Bu oyunlardan ilki 1992 yılına geldiğimizde karşımıza çıktı: Alone in the Dark! Infogrames’in 1992 yılında MS-DOS, 3DO, FM Towns, ve Mac OS için çıkartığı Alone in The Dark; 80’lerin bilgi birikimini alıp yeni teknolojilerle güzelce harmanlayıp karşımıza lezzetli bir korku sunabilen ilk oyun oldu. Mekanlar 2 boyutlu olsa da artık bizim gibi 3 boyutlu bir karakterimiz vardı sanki kanlı canlı! Bu öylesine bir değişimdi ki ağızlarımız açık ekrana bakakaldık! 2 boyutlu mekanlar üzerine 3 boyutlu olarak tasarlanan karakterler yepyeni bir şeydi bizim için. Daha önce de denenmiş ve çok ta başarılı olamamış bir gelişmeydi bu. İlk defa bir korku oyununda gerçek anlamda bir karakteri 3 boyutlu olarak yönetebiliyor ve bunu çok seviyorduk. Boyut değiştiren bu karakterlerimiz Edward Carnby ve Emily Hartwood’du. Özel dedektif olan Edward Carnby yine gizemlerle dolu bir malikaneyi araştırmaya gidiyordu. Emily Hartwood ise bu malikane’nin sahibi’nin yeğeniydi. Zombilerin, garip şekilli yaratıkların arasında yaşam mücadelesi vererek gizemleri çözmeye çalıştıkça geriliyor ve korka korka ilerliyorduk. Üstelik gerçek anlamda çok sesli müziklere kavuşmuş ve bu sayede daha da gerilmiştik. Karakterimizin artık yürürken ses bile çıkarabildiği bir korku oyunumuz vardı! O dönem için çok büyük gelişmelerdi bunlar. Ayrıca hikayeyi anlamamızı sağlayan notları esrarengiz bir ses tonuyla okuyan biri gerilimi daha da arttırıyordu. Ansızın pencereleri kırarak içeri giren garip uçan yaratıkların, rahatsız edici kapı gıcırtılarının, gök gürültülerinin arasında bu cehennemden kurtulmaya çalışmak kolay değildi! Düşmanlara saldırma, bulunan notları okuma, eşyaları iterek gizli geçitleri bulma gibi hareketleri metin ekranından seçerek yaptığımız oyun görselliğiyle bizi büyülemişti.
Alone in The Dark; Sweet Home ve diğer tüm korku kültürü’nün birikimini çok iyi kullanarak hayatta kalma-korku oyunları için yeni çağın başladığını müjdelemişti! Artık yeni çağın korkutan oyunu oydu ve bu türün modern öncüsü sayılacaktı. Gerçekten de öyleydi, Alone in The Dark zamanına göre çok modern bir oyun olarak adını hayatta kalma-korku türü tarihine altın harflerle yazdırdı. Korku kültürü birikimine yeni deneyimler eklemiş ve kendinden sonra gelecek muhteşem yapımlara yol göstermişti. Bu başarı’nın ardından Alone in The Dark 2(1993) ve Alone in The Dark 3(1994) peşpeşe çıkmış ve kabuslarımızın henüz bitmediğini göstermişti. İlk oyun kadar büyük bir başarı olmasa da bu 2 oyun da yeni çağın hayatta kalma-korku oyunlarının öncüsüydü.
Aşağıda Alone in The Dark’ın oynanış videosunu izleyebilirsiniz.
1994 yılına geldiğimizde karşımızda her şeyiyle 3D olan ilk korku oyununu gördük: Dr. Hauzer! Sadece karakterlerin değil tüm çevrenin 3 boyutlu olarak tasarlandığı ilk hayatta kalma-korku oyunu; Riverhillsoft tarafından Panasonic 3DO platformuna çıkarılan Dr. Hazuer oldu. Oyunlardaki gelişmelere şaşıran gözlerimiz bu kez daha çok şaşırmış ve gördüklerimiz karşısında çok heyecanlanmıştık. TPS ve FPS olmak üzere 2 farklı bakış açısıyla oynanabilen oyun yeni korku fenomenimiz oldu. Ayrıca bazen kamera üstten görünüşlü oluyor bize farklı bakış açılarıyla oyun deneyimi sunuyordu.
Müzikleri de oldukça gerici olan Dr. Hauzer, oyun müzikleri konusunda da dönemine göre ileri durumdaydı. İçinde ruhların yaşadığı bir evin gizemlerini çözmeye çalıştığımız oyun yaratıklarla değil, atmosfer ve müzikleriyle korkutmayı başarmıştı. Yaşayan bir ev olan bu garip mekan; sadece çirkin görünüşlü yaratıkların oyuncuları korkutmadığını ispatlamış oldu. Evin içindeki bulmacaları çözerek hayatta kalmaya çalışan kahramanımızın asıl düşmanı bu evin ta kendisiydi! Ev bize tuzaklar kuruyor, çözülmesi gereken bulmacalarla canımızı istiyordu! Bu durum belki bazı oyunculara canlı kanlı yaratıkların eksikliğini hissettirmişti ama bazen görünmeyen düşmanın görünenden daha korkunç olabileceğini anlamamızı sağladı!
Bu korkutucu evi aşağıda izleyebilirsiniz
Bu noktada aynı yıl piyasaya çıkan Sony Playstation’dan bahsetmeden geçmek olmaz. Çünkü bu yeni oyuncağımız biricik korku oyunlarımızın biricik evi konumundaydı. 1994 yılının Aralık ayında çıkan ilk Playstation konsolu olan Playstation 1, Sony tarafından oyun dünyasına sunulan büyük bir armağandı! 2004 yılında açıklanan rakamlara göre dünya çapında 100 milyondan fazla satan oyun konsolu yeni çağın yeni oyuncağı oldu böylece. Pek çok korku klasiğine ev sahipliği yapan konsol, PC’ ye oranla kullanım kolaylığıyla da oyuncuların gözbebeği oldu. 2000 yılında ise oyun dünyasına başka bir armağan geldi Sony’den: Playstation 2! Tüm zamanların en çok satan oyun konsollarından biri olma ünvanına sahip konsol bugüne kadar 155 milyondan fazla satarak bir rekora imza atmış oldu! Hem PS1, hem de PS2 enfes korku klasikleriyle bizi büyüledi ve bu dönemin altın çağ olmasını sağlayan gelişmelerden biri oldu.
Dr. Hauzer’dan 1 yıl sonra, 1995 tarihinde bünyemize gereken korkuyu; Clock Tower verecekti. Human Entertainment tarafından SNES için çıkartılan Clock Tower: The First Fear; bilinçaltımızın derinine göz diken yeni korkumuzdu anlayacağınız! Psikolojik korku türünde point-and-click (Tıkla ve ilerle) tarzına sahip oyun farklı yapısıyla korku severlerin ilgisini çekti.
Zengin bir malikane sahibi tarafından evlat edinilen yetim Jennifer ve arkadaşlarının Barrows Malikanesi’nde yaşadıkları heyecan dolu maceraları tecrübe ettiğimiz oyun korku oyunlarındaki ilk seri katille de tanışmamızı sağladı. Scissorman isimli bu seri katil elindeki koca makasıyla makaslara olan bakış açımızı değiştirdi! Jennifer’ı bu korkunç malikaneden sağ salim kurtarmamızı isteyen oyun; kabuslarımıza Scissorman denen makaslı psikopatı eklemiş oldu böylece. Kurtulmak için tek çarenizin saklanmak olduğu bu seri katil ben ve benim gibi korku sever oyunculara damardan verilmiş en güzel hediyelerden biriydi! 1996 yılında Playstation versiyonu çıkan oyunun başarısı; Clock Tower 2: The Struggle Within (1998) ve Clock Tower 3(2002) oyunlarını da beraberinde getirdi. Saf hayatta kalma-korku oyunları tarihinde bu türü severler için ayrı bir yeri olan oyun bu dönemin akılda kalan oyunlarından biri oldu.
Şimdi sizi Jennifer’ın hüzünlü ve korku dolu hikayesiyle başbaşa bırakalım:
Çok güzel bir yazı olmuş, resident evil 2 gerçekten benim playstation 1 alma nedenimdi. Yazıyı okudukca eski yıllara döndüm, harika bir yazı dizisi olmuş elinize sağlık. 🙂
Mudur gerçekten guzel yazmışsın.Neden hala bu oyunları salakça hale getırdıler anlamıyorum.Eline sağlık
Fazla bişey yazmıycam çunku moralım bozuluyor.
Bu oyunları şimdiki halınde gormek canımı sıkıyor
Mükemmel bir makale dizisi, bir yazı ancak beni bu kadar eskilere götürebilir emeğinize sağlık.